Bizi Takip Edin

Diplomasi

ABD ile Ukrayna arasındaki nadir toprak elementleri anlaşmasına dair bilinmesi gerekenler

Yayınlanma

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, geçen yıl sunduğu “zafer planında” bu elementlerin işletilmesi için erişim teklifinde bulundu. ABD Başkanı Donald Trump ise, “Amerikan desteği karşılığında Ukrayna’nın kaynakları” anlaşması planını ilk kez 3 Şubat’ta duyurdu.

Trump, 25 Şubat’ta yaptığı açıklamada, “Bu çok büyük bir anlaşma. Bu bir trilyon dolarlık bir anlaşma olabilir,” dedi. Aynı gün, Batı ve Ukrayna medyası anlaşmanın onaylandığını bildirdi ve 26 Şubat’ta The Financial Times (FT) ve European Pravda anlaşma metnini yayımladı.

Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, dün Beyaz Saray’da bir araya geldi. Trump, daha önceden “diktatör” ifadesini kullandığı Zelenskiy’i kapıda şahsen karşıladı. İki lider arasında çıkan tartışa sonrasında, imzalanması beklenen mineral anlaşması gerçekleşmedi ve görüşme sonlandı. Zelenskiy, anlaşmayı imzalamaksızın Beyaz Saray’dan ayrıldı.

Anlaşma neleri kapsıyor?

“Yatırım ve Yeniden Yapılandırma Fonu Kurallarını ve Koşullarını Belirleyen İkili Anlaşma” başlıklı belge 11 maddeden oluşuyor (ABD, belge üzerindeki çalışmaların devam ettiğini belirtiyor).

Kiev ve Washington, ortak bir Yatırım ve Yeniden Yapılandırma Fonu kurmayı kararlaştırdı. Ukrayna hükümeti, devlet mülkiyetindeki doğal kaynakların (mineraller, petrol, gaz) satışından elde edilen gelirlerin yüzde 50’sini bu fona aktaracak, ancak Naftogaz ve Ukrnafta’nın faaliyet alanına giren kaynaklar buna dahil edilmeyecek.

Biriken fonlar, en az yılda bir kez ülkenin “güvenliğine, korumasına ve refahına katkıda bulunmak amacıyla” Ukrayna projelerine yeniden yatırılacak. ABD ise “istikrarlı ve iktisadi açıdan müreffeh bir Ukrayna’nın gelişimine yönelik uzun vadeli taahhütlerde” bulunuyor. Taraflar, ayrıntıları fon hakkında ayrı bir anlaşmayla belirleyeceklerini taahhüt ediyor.

Medyaya sızan ilk anlaşma taslağı, Ukrayna’ya çok daha ağır yükümlülükler getiriyordu: Bu katkıların toplamı 500 milyar dolara ulaşana kadar doğal kaynak satışlarından elde edilen gelirlerin yüzde 50’sini fona aktarmak zorundaydı. Kiev ayrıca, ABD’nin anlaşma imzalandıktan sonra sağlayacağı miktarın iki katını fona yatırmak zorundaydı. Ayrıca, fonun yüzde 100 ABD’ye ait olması öngörülüyordu. Bu maddeler anlaşmadan çıkarıldı.

Kiev ayrıca belgeye ABD tarafından güvenlik garantilerinin dahil edilmesinde ısrar etti. Sonuç olarak, metne Washington’un “Ukrayna’nın kalıcı barış yaratmak için gerekli güvenlik garantilerini elde etme çabalarını desteklediği” ifadesi eklendi.

Anlaşma, Ukrayna’nın kilit bakanlıkları —adalet, ekonomi ve dışişleri Bakanlıkları— tarafından onaylandı. FT’nin Kiev’deki kaynakları, bunun sadece bir “çerçeve anlaşma” olduğunu ve olası tüm anlaşmazlıkların fon kurulana kadar çözülmesinin planlandığını söyledi.

Batılı ortaklara Ukrayna doğal kaynaklarına erişim sağlama fikrini Zelenskiy, geçen yılın ekim ayında resmen sunduğu “zafer planında” ortaya koydu.

Ülkenin stratejik ekonomik potansiyeline ilişkin 4. maddede, ortaklarına “ülkedeki kritik kaynakların ortak korunmasına” ve ortak yatırıma ilişkin bir anlaşma imzalamayı önerdi.

Planda, “Trilyonlarca ABD doları değerindeki doğal kaynaklar ve kritik öneme sahip metaller —özellikle uranyum, titanyum, lityum, grafit ve diğer stratejik değerli kaynaklar— söz konusu,” deniliyordu.

FT’ye göre, bu maddeyi plana dahil etme önerisi Donald Trump destekçisi Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’dan geldi. Zelenskiy planı, geçen yılın eylül ayında ABD’de bulunduğu sırada Trump’a gösterdi.

Anlaşma süreci

Müzakereler zorlu geçti. Trump’ın anlaşma ihtimalini duyurmasından dokuz gün sonra, 12 Şubat’ta, ABD Maliye Bakanı Scott Bessent hazır bir taslakla Kiev’e geldi.

FT’nin haberine göre, Ukrayna tarafına metin, Bessent’in Zelenskiy’le görüşmesinden sadece üç saat önce verildi ve görüşmede Maliye Bakanı belgenin hemen imzalanmasını talep etti. Zelenskiy bunu kesinlikle reddetti.

Gazeteye göre, Amerikan temsilcisiyle öyle yüksek sesle konuşuyordu ki, bu komşu odalarda duyulabiliyordu. Görüşmeden sonra Zelenskiy, “elleri titreyen, bariz biçimde tedirgin Bessent’in” yanında basın mensuplarına, anlaşmayı Münih Güvenlik Konferansı’nda imzalayacağını söyledi.

Münih’te Ukrayna, ABD’ye değişiklik önerilerini iletti ve anlaşmanın imzalanması tekrar ertelendi. 18 Şubat’ta Riyad’da, çözüm sürecini başlatmak üzere anlaştıkları Rusya ile ABD arasında görüşmeler yapıldı.

Zelenskiy buna oldukça olumsuz tepki verdi ve “Moskova ve Washington’un bizim insanlarımız ve hayatlarımız, savaşın sona erdirilmesi konusunda bizsiz müzakere edemeyeceklerini” belirtti.

Trump buna karşılık Ukrayna liderine yönelik söylemini sertleştirdi. Zelenskiy’in desteğinin yüzde 4’e düştüğünü iddia etti ve onu “seçimsiz diktatör” olarak nitelendirdi (Kiev Uluslararası Sosyoloji Enstitüsü’nün Şubat 2025 anketine göre, Ukraynalıların yüzde 57’si Zelenskiy’e güvendiklerini, yüzde 37’si güvenmediklerini belirtti).

Trump ayrıca, anlaşmada yer alan 500 milyar doların, Ukrayna’nın ABD’nin desteği için borçlu olduğu ve Washington’un kaynak anlaşması yoluyla geri almayı planladığı para olduğu konusunda ısrar etti.

Ardından Trump, ya Ukrayna’nın anlaşmaya gideceğini ve ABD’ye 400-500 milyar dolar tazminat ödeyeceğini, ya da sorun yaşayacağını belirtti.

ABD başkanının tepkisini danışmanı Mike Waltz, “Başkan Trump şu anda Başkan Zelenskiy’den, önerimizi kabul etmek istememesinden açıkça çok hayal kırıklığına uğradı, ki bence sonunda kabul edecek,” diye açıkladı.

Zelenskiy, yarım trilyon dolar tazminat talebini kesinlikle reddederek “ABD’den 500 milyar dolar yardımı kabul etmeye niyetim yok. Birileri bunu beğensin ya da beğenmesin. 100 milyar doları bile tanımıyorum, Başkan Biden’la anlaştık, bu bir hibe! Hibe bir yükümlülük değil. Hibeleri geri ödemeyeceğiz… On nesil Ukraynalının ödeyeceği hiçbir şeyi imzalamıyorum,” dedi.

Anlaşmanın nihai versiyonu Zelenskiy’i memnun etti. UNIAN ajansının aktardığına göre Zelenskiy, 26 Şubat’ta basın mensuplarına yaptığı açıklamada “Benim için en önemlisi, medyada nerede ve ne duyulursa duyulsun, borçlu olmamamızdı. Anlaşmada ne 500 milyar, ne 350, ne de 100 milyar borç var. Çünkü bu bize karşı adil olmazdı,” ifadelerini kullandı.

Donald Trump, Rusya’nın nadir toprak elementlerine de ilgi gösteriyor. Washington ve Moskova’nın “büyük ekonomik kalkınma anlaşmaları” üzerine görüşmeler yaptığını bildirdi. Trump, “Rus nadir elementlerine erişim sağlamak için bir anlaşma yapmak isterdim,” diye konuştu.

24 Şubat’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, hükümet üyeleriyle nadir toprak metalleri konusunda bir toplantı yaptı. Biraz sonra VGTRK’nin sunucusu Pavel Zarubin’e verdiği mülakatta Putin, Moskova’nın “yabancı ortakları, Rusya Federasyonu’na geri dönen sözde yeni, tarihi topraklarımıza da çekmeye” hazır olduğunu belirtti.

Putin, “Orada da belirli [nadir toprak] kaynakları var. Amerikalılar dahil ortaklarımızla çalışmaya hazırız,” diye ekledi.

Ukrayna’da hangi kaynaklar var ve ABD için neden gerekli?

Trump’ın başlangıçta Ukrayna’nın doğal kaynaklarına erişim hakkında bir anlaşmadan bahsettiğinde tam olarak neyi kastettiği —sadece nadir toprak metalleri (skandiyum, itriyum, lantan, praseodimyum, neodimyum gibi 17 element) mi yoksa daha geniş anlamda “kritik maden” (ABD Jeolojik Araştırma Servisi USGS’nin 2022 listesine göre, lityum, kobalt, bizmut, grafit, titanyum, zirkonyum dahil 50 element) mi— hâlâ net değil.

Nadir toprak metalleri, güçlü kalıcı mıknatıslar, akıllı telefonlar ve diğer tüketici elektroniği ürünlerinin yanı sıra askeri uçak motorları, füze sistemleri ve lazerler dahil savunma sistemlerinin üretiminde kullanılıyor.

Gazprombank İktisadi Tahmin Merkezi verilerine göre, nadir toprak elementlerinin dünya pazarının toplam hacmi yıllık 15 milyar doları geçmiyor.

Yayınlanan anlaşma metni, Ukrayna’nın “maden yatakları, hidrokarbonlar, petrol, doğalgaz ve diğer hammadde kaynakları, altyapı, limanlar ve devlet işletmelerine” yatırım planlarına işaret ediyor.

CBS, Trump’ın özellikle nadir toprak elementlerine yaptığı vurgu, Amerikan sanayisinin bu konuda Çin’e ve onun hammadde kapasitelerine büyük ölçüde bağımlı olmasıyla ilgili, diye belirtiyor.

GlobalData verilerine göre, Çin dünya nadir toprak elementleri üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini ve küresel rafine kapasitesinin yüzde 90’ını sağlıyor. Bu, nadir toprak elementlerini kendileri çıkaran ülkelerin bile bunları işlenmek üzere Çin’e gönderdiği anlamına geliyor.

Diğer yandan AFP ajansına göre Ukrayna, önemli bir manganez, titanyum, grafit (sonuncusu lityum-iyon pillerde kullanılıyor) üreticisi, lityum rezervlerine sahip (ancak bunlar işlenmemiş) ama nadir toprak element rezervleri doğrulanmadı. Ajansa konuşan USGS uzmanı Elena Safirova, “Ukrayna’nın nadir toprak elementleri içeren birkaç yatağı var, ancak hiçbiri işletilmemiş,” diye konuştu.

Diğer yandan Ukrayna’da ciddi miktarda demir cevheri, titanyum ve kömür (Zaporojye’de) varlıkları bulunuyor. The Economist dergisinin verilerine göre, Ukrayna dünya titanyum arzının yüzde 4 ila 7’sini sağlıyor.

Sanıldığı kadar yok: Ukrayna’nın nadir toprak metal rezervleri ölçeği

Bununla beraber S&P Global Commodity Insights verilerine göre, Ukrayna tamamen Sovyet nadir toprak metal rezervleri tahminlerine dayanıyor. Bu jeolojik araştırmalar esas olarak 1960-1980’lerde yapıldı.

Ukrayna Devlet Jeoloji ve Maden Hizmetleri’nin eski genel müdürü Roman Opimah, AFP‘ye verdiği demeçte “Maalesef, modern bir değerlendirme [nadir toprak metal rezervleri] yok,” dedi ve bu tür kaynaklara ilişkin bilgilerin bir kısmının gizli olduğunu da sözlerine ekledi.

S&P’nin belirttiğine göre, Ukrayna hükümetinin bahsettiği nadir toprak metali yataklarından biri Novopoltavskoe (Zaporojye), 1970 yılında Sovyet jeologları tarafından keşfedildi ve kanıtlanmış rezervlere sahip tek yatak.

Diğer yataklar —Azov ve Mazurovskoye— askeri müdahalenin beraberinde Rusya’nın kontrolünde geçti.

Ayrıca Ukrayna’daki nadir toprak metal rezervlerinin ölçeği de tartışma konusu.

Colorado Madencilik Okulu Payne Enstitüsü Direktörü Morgan Bazilian, “Ukrayna’da kayda değer nadir toprak element rezervleri olduğunu bilmiyorum. Bu, savaş halindeki bir ülke sayesinde kritik madenlere erişim sorunumuzu sihirli bir şekilde çözeceğimiz, basit anlamda yeni fantezilerden biri. Aklıma gelen en yakın benzerlik, Afganistan’ın yeraltında bulunduğu iddia edilen trilyonlarca dolarlık madenlere ilişkin son derece benzer bir abartı,” yorumunu yaptı.

Bağımsız jeoloji danışmanı Tony Mariano da “Ukrayna’da ekonomik olarak yaşayabilir nadir toprak yatakları yok,” değerlendirmesinde bulundu.

Diplomasi

AB, Rus petrolüne tavan fiyatı 50 dolara indirmeyi G7’ye önerecek

Yayınlanma

Avrupa Birliği, G7 ülkelerine Rus petrolüne uygulanan varil başına 60 dolarlık tavan fiyatın 50 dolara düşürülmesini önermeye hazırlanıyor. Bu adım, Rusya’nın petrol gelirlerini daha da kısıtlamayı amaçlarken, Rus petrolünün zaten mevcut tavanın altında işlem gördüğü belirtiliyor.

Avrupa Birliği (AB), bu hafta G7 maliye bakanlarına Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın varil başına 60 dolardan düşürülmesini içeren bir teklif sunmaya hazırlanıyor.

AB Ekonomi Komiseri Valdis Dombrovskis, bu teklifi G7 maliye bakanları toplantısında gündeme getireceğini doğrularken, atılacak adımın Rusya’ya yönelik 18. yaptırım paketinin bir parçasını oluşturması bekleniyor.

Dombrovskis, tavan fiyatın ne kadar düşürüleceğine dair net bir rakam vermese de Reuters‘a konuşan ve müzakereler hakkında bilgi sahibi olan AB yetkilileri, bloğun varil başına 50 dolarlık bir kısıtlama önereceğini belirtti.

Bu gelişme, Donald Trump’ın Vladimir Putin’i barışa ikna etmeye çalıştığı bir dönemde, Avrupalı politikacıların Rusya üzerindeki baskıyı artırma gerekliliğinde ısrar etmeleriyle aynı zamana denk geliyor.

Rusya’nın ana ihracat kaleminden elde ettiği gelirleri sınırlamak, bu baskıyı artırmanın yollarından biri olarak görülüyor.

Hâlihazırda Rus petrolü, varil başına 60 dolarlık mevcut tavan fiyatın altında işlem görüyor. Bu durum, Batılı gemicilik şirketlerinin, Rusya karşıtı yaptırımları ihlal etmeden Batılı sigortacılar ve finansörlerin hizmetlerinden yararlanarak taşımacılık yapabilmesine olanak tanıyor.

Rusya bu sayede ihracat hacmini önceki seviyelerde tutmayı başarsa da, petrol gelirleri son iki yılın en düşük seviyesine gerilemiş durumda.

Uluslararası Enerji Ajansı (UEA), geçen hafta yayımladığı aylık raporunda, Brent petrol fiyatlarının nisan ve mayıs aylarında ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı geriliminin tırmanması ve OPEC+ ülkelerinin beklenenden daha fazla üretim artışına gitmesi nedeniyle varil başına yaklaşık 10 dolar düştüğünü kaydetti.

UEA ayrıca, “Nisan ayında Rus ham petrolünün ortalama fiyatının varil başına 55,64 dolar olduğunu ve tüm ana ihracat türlerinin fiyatlarının 60 dolarlık tavanın altında kaldığını” bildirdi.

Pazartesi günü Brent petrolü varil başına yaklaşık 65 dolardan işlem görürken, Rus Ural petrolü son aylarda genellikle Brent’e göre varil başına 12 ila 13 dolar daha ucuza satılıyor.

UEA verilerine göre, Rusya nisan ayında petrol ve petrol ürünleri ihracatından 13,2 milyar dolar gelir elde etti; bu rakam Haziran 2023’ten bu yana en düşük seviyeyi işaret ediyor.

Ülke bütçesi için daha da endişe verici bir tablo ham petrol tedariki sektöründe ortaya çıkıyor.

Bloomberg‘in fiyatlandırma ajansı Argus’un verilerine dayanan hesaplamalarına göre, 4 Mayıs’a kadar olan dört haftalık süreçte ihraç edilen ham petrolün değeri 4,96 milyar dolar, yani haftalık ortalama 1,24 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Bu, haftalık ortalama ihracat değerinin sadece 1,2 milyar dolar olduğu 2 Nisan 2023’ten bu yana kaydedilen en düşük gösterge oldu.

O dönemde Rusya’nın ihracat değeri ve hacmi, Batılı ülkelerin petrol yaptırımları ve Ural petrolünün Brent’e kıyasla fiyat iskontosundaki keskin artışın yol açtığı düşüşün ardından toparlanma sürecindeydi.

Batılı ülkeler, Rusya’nın petrol ihracatı maliyetlerini artırmak için yeni adımlar atacak

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Trump-Putin telefon görüşmesinde neler konuşuldu?

Yayınlanma

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde Ukrayna’daki “kan dökülmesinin” sona ermemesi halinde müzakerelerden çekilebileceği uyarısında bulundu ve Rusya’ya yeni yaptırımlar uygulamayacağını belirtti. Putin, Ukrayna ile gelecekteki bir barış anlaşması için ilkeleri, zaman çizelgesini ve ateşkes koşullarını içeren bir memorandum üzerinde çalışmaya hazır olduklarını ifade ederken, Zelenskiy de böyle bir belgeyi imzalamaya açık olduklarını söyledi.

ABD Başkanı Donald Trump, 19 Mayıs akşamı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile iki saatlik bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Görüşmenin ardından Beyaz Saray’da basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Trump, Putin’e Ukrayna’daki “kan dökülmesinin” ne zaman sona ereceğini sorduğunu ve müzakerelerde “kayda değer bir ilerleme” olmaması durumunda çatışmanın çözüm sürecinden çekilebileceği uyarısında bulunduğunu söyledi.

Trump ayrıca, Rusya ve Ukrayna’nın ateşkes ve savaşı sona erdirme konusunda “derhal” müzakerelere başlayacağını duyurdu.

Trump’tan yaptırım mesajı

Trump, Putin’e hitaben, “Ona dedim ki: İlerlemeniz gerekiyor. Ve şunu da ekledim: Eğer bunu yapamayacağınızı düşünürsem, [çözüm sürecinden] çekileceğim, çünkü ne yapılabilir ki,” ifadelerini kullandı.

ABD Başkanı, müzakerelerden çekilme kararı alacağı bir “kırmızı çizgisi” olduğunu belirtti ancak bunun ne olduğunu açıklamadı.

Böyle bir durumda ABD’nin çözümdeki rolünü Avrupa’ya devredeceğini ifade eden Trump, Ukrayna’daki savaşın en başından beri Avrupa’nın sorunu olarak kalması gerektiğini ve Washington’un müdahil olmaması gerektiğini vurguladı.

Buna rağmen Trump, Putin ile yaptığı görüşmenin ardından önemli değişiklikler olacağına dair güvencesini dile getirdi. ABD Başkanı, “Büyük egolar devrede ama bir şeyler olacağını düşünüyorum,” dedi.

Savaşın sona ermesi konusunda ilerleme şansı olduğu için Rusya’ya yaptırım uygulamayacağını da belirten Trump, “Eğer bunu yaparsanız (Rusya’ya yaptırım uygularsanız), durumu çok daha kötüleştirebilirsiniz. Ancak bunun olacağı bir zaman gelebilir,” diye ekledi.

Trump, Truth Social adlı sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile iki saatlik telefon görüşmem az önce sona erdi. Çok iyi geçtiğine inanıyorum. Rusya ve Ukrayna derhal ateşkes ve daha da önemlisi savaşın sona ermesi için müzakerelere başlayacak,” ifadelerini kullandı.

Gelecekteki anlaşmaların koşullarının doğrudan Moskova ile Kiev tarafından belirleneceğini, çünkü “kimsenin bilmediği detayları sadece onların bildiğini” vurguladı. Trump, Putin ile görüşmesinin yapıcı bir atmosferde geçtiğini de sözlerine ekledi.

Putin’den barış anlaşması için memorandum önerisi

Trump ile görüşmesinin ardından Vladimir Putin de bir açıklama yaparak, Rusya’nın ancak “uygun anlaşmalara” varılması durumunda ateşkes olasılığını değerlendirmeye hazır olduğunu belirtti.

Moskova için temel önceliğin “bu krizin temel nedenlerinin” ortadan kaldırılması olduğunu bir kez daha vurgulayan Putin, “Rusya, Ukrayna tarafıyla olası bir gelecekteki barış anlaşmasına ilişkin bir memorandum üzerinde çalışmaya hazır,” ifadesini kullandı.

Putin’e göre bu belge, çözüm ilkeleri, barış anlaşmasının imzalanması için zaman çizelgesi ve olası geçici ateşkes koşulları gibi bir dizi kilit parametreyi içerebilir.

Zelenskiy memoranduma yeşil ışık yaktı

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise, Kiev’in Moskova ile savaşı sona erdirecek bir anlaşmanın yolunu açacak bir memorandum imzalamaya hazır olduğunu belirtti. Zelenskiy, Moskova’nın ateşkesin nasıl sağlanabileceği ve sonraki adımların ne olabileceği konusundaki görüşlerini anlamak için yeni bir müzakere turu öncesinde Rusya’nın belge taslağını bekleyeceklerini ifade etti.

Ukrayna ve Rusya temsilcilerinin bir sonraki toplantısının Vatikan, İstanbul veya İsviçre’de ABD, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık’ın katılımıyla gerçekleşebileceğini de sözlerine ekledi.

Kremlin: Memorandum için belirli bir takvim yok

Öte yandan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın Ukrayna ile olası bir barış anlaşması memorandumu hazırlanması için herhangi bir özel takvim belirlemediğini açıkladı.

Peskov, “Takvim yok ve olamaz. Herkesin bunu mümkün olan en kısa sürede yapmak istediği açık, ancak elbette tüm şeytan ayrıntılarda gizli,” dedi.

Peskov’a göre, Moskova ile Kiev kendi memorandum taslaklarını oluşturacak ve ardından taraflar “nihayetinde tek bir metin üzerinde anlaşmak için karmaşık temaslarda” bulunacaklar.

Aynı zamanda, Rusya için herhangi bir belgedeki en önemli şeyin “bu çatışmanın temel nedenlerinin ortadan kaldırılması” olduğunu vurguladı.

Peskov ayrıca, “Rusya ve Ukrayna arasındaki temasların devam edeceği yer konusunda henüz somut kararlar alınmadı,” diye belirtti.

Donald Trump ve Vladimir Putin arasındaki telefon görüşmesi 19 Mayıs akşamı gerçekleşti. Bu görüşmeden önce Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ile de bir telefon görüşmesi yapmıştı.

The Wall Street Journal‘ın haberine göre, Beyaz Saray Başkanı Zelenskiy’e Putin ile görüşmesinde hangi konuları gündeme getirmesi gerektiğini sordu.

Zelenskiy’nin ise Trump’tan Putin’i kendisiyle kişisel bir görüşme yapması gerektiğine ikna etmesini istediği ve ABD Başkanı’na böyle bir toplantıya katılmasını teklif ettiği bilgisi paylaşıldı.

Ayrıca Zelenskiy, Trump’ın Washington’un Ukrayna ile ilgili hiçbir kararı Kiev’in katılımı olmadan almayacağını teyit etmesinde ısrar etti.

Trump’tan geniş kapsamlı ticaret sinyali

ABD Başkanı ayrıca, Putin’in savaşın sona ermesinin ardından ABD ile büyük ölçekli ticari işbirliğine hazır olduğunu ifade ettiğini aktardı.

Trump, “Rusya, bu feci ‘kan banyosu’ sona erdikten sonra Amerika Birleşik Devletleri ile geniş ticari ilişkiler geliştirmek istiyor. Ve ben bu fikri destekliyorum,” diye vurguladı.

Rusya’nın büyük bir ekonomik potansiyeli ve istihdam yaratma ile yaşam standartlarını yükseltme fırsatlarının olduğunu kaydeden Trump, “Bu potansiyel neredeyse sınırsız,” dedi.

Trump, Ukrayna’nın da savaş sonrası yeniden yapılanma sürecinde gelecekteki ticari ilişkilerin ana faydalanıcılarından biri olabileceğini ekledi.

Trump sözlerini şöyle tamamladı: “Rusya ve Ukrayna arasındaki müzakereler derhal başlayacak; bunu Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’e, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’ye, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’e (Almanya’nın mevcut Şansölyesi Olaf Scholz’dur, Friedrich Merz CDU/CSU muhalefet lideridir) ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Aleksandr Stubb’a Vladimir Putin ile görüşmemden hemen sonra yaptığım telefon görüşmelerinde bildirdim. Vatikan, Papa aracılığıyla bu müzakerelerin kendi topraklarında yapılmasına özel ilgi gösterdiğini ifade etti. Süreç başlasın!”

Okumaya Devam Et

Diplomasi

ABD ve İsviçre’den mali bilgi paylaşımı için kritik anlaşma

Yayınlanma

ABD ve İsviçre, yaptırım rejimlerinin uygulanmasında işbirliğini artırmak ve hassas mali bilgileri paylaşmak üzere mutabakat zaptı imzaladı. Anlaşma, özellikle Rus müşteriler için bankacılık işlemlerinde daha sıkı denetimlere yol açabilir.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İsviçre, yaptırım rejimlerinin hayata geçirilmesi alanında işbirliğini genişletmeyi hedefleyen mutabakat zaptını imzaladı.

ABD Hazine Bakanlığına bağlı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi’nin (OFAC) internet sitesinde yayınlanan belge, Amerikan kurumu ile İsviçre Devlet Ekonomi Sekreterliği (SECO) arasındaki anlaşmaları kayıt altına aldı.

Taraflar, hassas bilgileri değiş tokuş etmeyi, soruşturmaları koordine etmeyi, ortak eğitimler düzenlemeyi ve yaptırım kontrolünün etkinliğini artırmak için diğer önlemleri uygulamayı taahhüt ediyor.

Mutabakat zaptında, yaptırımların her iki ülkenin dış politikası ve ulusal güvenliği için önemli bir araç olmaya devam ettiği ve uygulanmalarının yakın koordinasyon gerektirdiği vurgulandı.

OFAC, daha önce 13 Ocak 2025 tarihinde İngiltere’nin Mali Yaptırımları Uygulama Ofisi (OFSI) ile benzer bir anlaşma imzalamıştı.

Mutabakat zaptında, tarafların değiş tokuş etmeyi planladığı özel, gizli veya hassas bilgilere (private, confidential or sensitive information) özel önem atfediliyor.

Frank Media‘ya konuşan Delcredere avukatlık bürosundan Dariya Bilyk, Amerikan hukukuna göre bu tür bilgilerin Mahremiyet Yasası (Privacy Act) ve Ticari Sırlar Yasası (Trade Secrets Act) ile korunan verileri içerdiğini açıkladı.

Bilyk, bunların müşteri hesapları ve işlemleri, varlıkların mülkiyet yapısı ve nihai faydalanıcılara ilişkin bilgiler olabileceğini belirtti.

İsviçre hukukunda da benzer bir yaklaşımın, Uluslararası Yaptırımlar Federal Yasası’nın (Ambargo Yasası) 3. Maddesinde yer aldığına dikkat çeken Bilyk, bu yasanın yaptırım politikasının uygulanması amacıyla yetkili makamlar arasında bu tür verilerin aktarılmasına açıkça izin verdiğini ifade etti.

Dariya Bilyk, “Bu nedenle, mutabakat zaptının söz konusu yasalara yaptığı atıflar dikkate alındığında, ‘özel/gizli/hassas’ bilgi ifadesiyle, genellikle yasalarla korunan ancak yaptırımlara uyumun izlenmesi sırasında ilgili olan müşteri ve operasyonlarına dair bilgilerin kastedildiği anlaşılmalıdır,” diye değerlendirdi.

Bu tür bilgilerin değişimi kesinlikle ulusal mevzuat çerçevesinde gerçekleşecek olsa da Dariya Bilyk’e göre anlaşma, yaptırımlarla ilgili önemli bilgilerin daha hızlı bir şekilde aktarılmasına olanak tanıyor.

Daha önce bankacılık sırrı ve bürokratik prosedürler nedeniyle bu tür süreçler uzayabilirken, şimdi hesaplar, mülkiyet yapısı, Rusya’nın dondurulan varlıkları ve şüpheli işlemler hakkındaki veriler, yaptırım risklerine dair işaretler bulunması hâlinde OFAC ve SECO arasında doğrudan gönderilebilecek.

Hukukçuya göre, Rus müşteriler için bu tür bir işbirliğinin güçlendirilmesi, yabancı finans kurumları tarafından daha fazla dikkat ve ihtiyatla karşılanmalarına yol açabilir.

Dariya Bilyk, “Bankaların, Rusya Federasyonu’ndan müşterilerin bağlantılarını ve operasyonlarını yaptırım riskleri açısından daha da titizlikle kontrol etmesi, ek bilgi ve teyitler talep etmesi bekleniyor. Yaptırımları delme girişimlerine dair en ufak bir şüphe durumunda, kurumlar işlemleri askıya alabilir veya reddedebilir, ayrıca yeni hesap açmayı da reddedebilirler,” dedi.

Bir banka veya düzenleyici kurum, müşterinin işlemlerinin yaptırımların delinmesiyle bağlantılı olduğundan şüphelenirse, SECO derhal OFAC’a fonların kaynağı veya şirketin faydalanıcıları gibi gerekli verileri iletebilecek.

Dariya Bilyk, sözlerini şöyle tamamladı: “Sonuç olarak, İsviçre —ve daha geniş anlamda Batı— bankalarındaki Rus mevduat sahipleri ve iş insanları daha sıkı bir denetime tabi tutulacak, bu da yaptırım risklerine dair en ufak bir belirtide ek kontrollere, işlemlerde gecikmelere ve hatta hizmet reddine yol açabilir.”

Eski NATO-Rusya Konseyi Başkanı Kujat: İsviçre tarafsızlığını dişiyle tırnağıyla korumalı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English
OSZAR »