Bizi Takip Edin

Avrupa

AB’den birlikteki yoksul ülkelere yardımı kesme sinyali

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin en yoksul ülkelerine verdiği yüz milyarlarca avroya yeni koşullar ekleme çabasının yanı sıra, harcamaların daha fazla borçlanma yoluyla finanse edilmesi taleplerine direnerek Almanya liderliğindeki ‘mali açıdan muhafazakâr’ hükümetlerin yanında yer aldı.

Aslında bu durum, bloğun salgın sonrası devasa kurtarma fonunun ulusal katkılardan ziyade ortak borçlardan oluştuğu ve yeni yollar, hastaneler ve yenilenebilir enerji projeleri gibi şeyler için AB fonlarının karşılığında hiçbir şey yapmak zorunda kalmadan çoğunlukla doğu ve güney Avrupa ülkelerine aktarıldığı bir ‘bedava para’ döneminin sonuna işaret ediyor.

AB’nin ağırlıklı olarak üyeler tarafından finanse edilen 1,2 trilyon avroluk yedi yıllık bütçesini yönetmekle görevli Komisyon, 2028’de başlayacak olan model hakkında düşünmeye başladı.

Sorular, ülkeler farklı programlara ne kadar para ayıracaklarını müzakere ettiklerinde çoğalacak. Komisyon, 2025 yazında resmi bir teklif sunacak ve bu teklifin 2027 sonundan önce hükümetler tarafından oybirliğiyle onaylanması gerekecek.

Pandemi döneminde ortak havuz mekanizması kurulmuştu

Son yedi yıllık döngünün başlangıcından bu yana AB’nin salgın sonrası 723 milyar avroluk acil kurtarma fonunu oluşturması ve bu fonun blok tarihinde ilk kez hükümet katkılarından ziyade 27 ülke adına borçlanmanın bir havuzda toplanmasına dayanması bu seferki karmaşıklığı artırdı.

POLITICO’ya konuşan ve isimlerinin açıklanmasını istemeyen iki üst düzey Komisyon yetkilisine göre, başta en borçlu ülkeler olmak üzere birçok AB ülkesi Kurtarma ve Dayanıklılık Fonunun (RRF) 2026’da sona ermesinin ardından bir ‘yatırım fonu’ oluşturmak üzere tekrarlanmasını isterken, Komisyon buna karşı çıkıyor.

Komisyon, bazı yoksul ülkeler için durumu daha da kötüleştirecek şekilde, kurtarma fonunun ‘reformlar karşılığında nakit’ modelini, zengin ve yoksul bölgeler arasındaki uçurumu daraltmayı amaçlayan ve tüm bütçenin yaklaşık dörtte birini oluşturan mevcut ‘uyum politikasına’ doğru genişletmek istiyor.

Almanya ve Hollanda ortak borçlanmaya şiddetle itiraz ediyor

AB yürütme organı, Almanya ve Hollanda gibi mali açıdan muhafazakâr ülkelerin muhalefeti nedeniyle, önümüzdeki yıllarda savunma ve yeşil harcamaları finanse etmek üzere böyle bir yatırım fonu kurma fikrinden uzak duruyor. Fakat yüksek borç seviyesine sahip başkentler, RRF’nin rafa kaldırılmasının uzun vadeli projelere yapılacak harcamalarda büyük bir eksiklik yaratacağından korkuyor.

Bir sonraki AB bütçesinin nasıl olacağı konusunda son söz Komisyon’un olmasa da, Komisyon’un önerisi başkentler arasındaki müzakereler için bir temel teşkil edecek. Yeni bir yatırım fonu kurulup kurulmayacağı gibi en hassas siyasi kararlar ise haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinin sonucuna ve yeni yürütmenin yapısına bağlı olacak.

Tüm fonlar ‘reform’ karşılığı verilecek

Komisyon, uyum fonunun, hükümetleri, emeklilik ve demokratik standartlar da dahil olmak üzere, yıllardır geri planda kalan bir dizi konuda reform yapmaya zorlamak için bir araç olarak kullanılabileceğini düşünüyor.

Bu, finansmanın belirli hedeflere ulaşılması için bir ‘havuç’ olarak değil de üzerinde mutabık kalınan kriterler temelinde ödendiği mevcut modelden bir değişim anlamına geliyor.

Bu da Komisyon’un yeni borç almadan ya da bütçesini büyük ölçüde artırmadan AB genelinde reformlarını uygulamaya devam etmesini sağlayacak.

İki fon arasındaki fark kritik

RRF ve Uyum Fonu tarafından finanse edilen projeler arasında önemli bir örtüşme var. Her iki fon da batıda Portekiz ya da doğuda Bulgaristan gibi yoksul ülkelere önemli bir pay ayırıyor.

Fakat yetkililer ikisi arasında farklılıklar olduğuna dikkat çekiyor. AB’nin uyumdan sorumlu Komisyon Üyesi Elisa Ferreira POLITICO’nun sorusu verdiği cevapta, “[Uyum finansmanı] uzun vadeli bir kalkınma yaklaşımı olmalı; yerel ve bölgesel ortakları içermelidir. Tüm bu unsurlar RRF gibi acil durum araçlarında bulunmayabilir,” dedi.

Komisyon yetkilileri, yeni uyum modelini daha yoksul üye ülkelere satmakta zorlanacaklarını kabul ediyor.

Bir hükümet yetkilisi, şu anda uyum fonlarını kullanmakta zorlanan ülkelerin daha katı kuralları ve reformlarla daha sıkı bir bağlantıyı pek hoş karşılamayacağını söylüyor.

Avrupa

Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol

Yayınlanma

Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Christine Lagarde, doların mevcut zayıflığını fırsat bilen avronun “daha büyük bir uluslararası rol” ve dünya finans sisteminde daha fazla önem kazanabileceğini öngörüyor.

Lagarde geçen hafta yaptığı konuşmada, Amerikan dolarının küresel döviz rezervlerindeki payının yüzde 58 ile 1994’ten bu yana en düşük seviyesinde olduğuna işaret etti.

Trump’ın ekonomi politikasından rahatsız olan yatırımcıların ve devletlerin, rezervlerini avro cinsinden varlıklara yatırmaya “motive olabileceğine” işaret eden eski IMF şefi, bunun için Avro bölgesinin “sağlam ve güvenilir bir jeopolitik temele” ihtiyacı olduğunu ve bunu “güçlü askeri kapasitelerle desteklemesi” gerektiğini vurguladı.

Lagarde bu nedenle uzun süredir propaganda ettiği tek ve ortak AB sermaye piyasasının (Sermaye Piyasaları Birliği) nihayet oluşturulması gerektiğini de savundu ve kararların “çoğunluk oyları” ile alınmasında yapılacak bir “genişleme” ile daha etkili hale gelmesini istedi.

Lagarde bunu talep ederken, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de Avrupa’nın ABD’den “bağımsızlığı” için yeni bir “büyük Avrupa projesi”nden yana olduğunu açıkladı. Bu projenin amacı, “yarının dünya ekonomisinde liderlik rolü”nü üstlenmek.

AMB Başkanı Lagarde’dan ‘birlik’ çağrısı: Vidalar sıkılıyor 

Zayıf dolar Trump’ın iktisat politikaları için bir fırsat

ABD dolarının mevcut zayıflığı yoğun tartışmalara konu oluyor. Şubat başında 1,02 ABD doları bir avro almaya yetiyordu, fakat şu anda neredeyse 1,14 ABD doları 1 avro ediyor.

Doların diğer altı para biriminden oluşan bir sepetle karşılaştırıldığı ICE ABD Doları Endeksi, nisan ortasına kadar yüzde 8 düşerek 1973’te endeksin oluşturulmasından bu yana en keskin düşüşünü yaşadı.

Bu durum genel olarak Trump’ın ticaret politikasının öngörülemezliği ve sonuçlarının tahmin edilmesinin zorluğuna bağlanıyor. Dolayısıyla, doların “güvenli liman” olduğu yönündeki geleneksel kesinlik sarsılmış durumda.

Doların zayıflaması, ABD Başkanı Trump’ın ülkenin endüstriyel gücünü yeniden kazanmasına yardımcı olma planları için elverişli: ithalat belirgin şekilde pahalılaşıyor ve ABD merkezli şirketlere yabancı rakiplerine karşı açık avantajlar sağlıyor.

Bu etki, ABD endüstrisini aşırı ithalattan korumayı amaçlayan ve halihazırda ABD’nin dünya çapındaki mevcut tedarikçilerinin işini zorlaştıran Trump’ın uyguladığı gümrük vergilerinin etkisiyle daha da artıyor.

Lagarde, doların gerileyişini avro ile dengelemek istiyor

Doların zayıflığı ve bunun sonuçları, Lagarde tarafından geçen pazartesi günü Berlin’deki Hertie School’da yaptığı konuşmada ele alındı.

Lagarde, bu konuyu mevcut küresel siyasi ve iktisadi gelişmelerin daha geniş bağlamına yerleştirdi. Lagarde, “Çok taraflı işbirliği, sıfır toplamlı düşünce ve ikili güç oyunlarıyla yer değiştiriyor,” dedi ve açık pazarların yerini korumacılığa bıraktığını ekledi.

AMB Başkanına göre bu durum, Avrupa ekonomisi küresel ticaret sistemine derinlemesine entegre olduğu için tüm AB için büyük riskler oluşturuyor.

İhracatın, katma değerin neredeyse beşte birini oluşturduğuna ve 30 milyon kişinin istihdamını sağladığına işaret eden Lagarde, aynı zamanda, bu gelişmenin avro için beklenmedik fırsatlar da sunduğuna işaret etti.

Lagarde’a göre, şu anda doların hakim rolü konusunda “belirsizlik” var ve bu durum, avro için daha büyük bir uluslararası rolün kapısını açabilir.

Şu anda, dünya döviz rezervlerinin yalnızca yüzde 20’si avro cinsinden tutulurken, yüzde 58’i ABD doları cinsinden. ABD dolarının uzun süreli zayıflığı, dengeleri ilk kez Avrupa’nın tek para birimi lehine önemli ölçüde değiştirebilir.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde: Visa ve Mastercard’dan çıkacağız

AB’ye ‘daha güçlü jeopolitik temel’ oluşturma çağrısı

Lagarde konuşmasında, avronun uluslararası rolünün güçlenmesinin Avro bölgesi için önemli olumlu etkiler yaratacağını belirtti.

Ona göre bu, daha düşük maliyetle borçlanma imkanı sağlayarak, dış talebin belirsizleştiği bir dönemde iç talebin güçlenmesine yardımcı olacak.

Ayrıca, avro ile daha fazla ticaret yapılması durumunda AB’nin “daha fazla bağımsızlık” kazanabileceğini öne süren Lagarde, tüm bunların “yaptırımlar ve diğer zorlayıcı önlemlere karşı” daha fazla koruma sağlayacağını ve böylece mevcut küresel iktisadi savaşta ABD’nin saldırılarına karşı savunma için yeni fırsatlar yaratacağını söyledi. 

Öte yandan Lagarde, avroyu yatırımcılar ve ülkeler için cazip hale getirmek için AB’nin “temel meseleler” üzerinde çalışması gerektiğini söyledi.

“Sağlam ve güvenilir bir jeopolitik temel” ve “açık ticarete sarsılmaz bağlılığın” AB açısından vazgeçilmez olduğunu belirten AMB lideri, her ikisinin de sadece siyasi olarak değil, aynı zamanda güçlü askeri kapasitelerle de desteklenmesi gerektiğini vurguladı.

Bu kapsamda, AB’nin uzun süredir kurmaya çabaladığı tek ve ortak sermaye piyasasını nihayet oluşturma çağrısı yapan Lagarde, son olarak da, çoğunluk karar alma sürecini genişleterek siyasi olarak daha etkili hale getirmek istiyor.

Berlin ve Brüksel’in yıllara yayılan hedefi

Berlin ve Brüksel, geçmişte de avronun dolar karşısında güçlenmesini ve muhtemelen dünya rezerv para birimi olarak doların yerini almasını umut etmişti.

Örneğin, Eylül 2008’de, küresel finansal krizin etkisiyle, dönemin Almanya Maliye Bakanı Peer Steinbrück, ABD’nin “küresel finansal sistemin süper gücü” statüsünü kaybetmekte olduğunu söylemişti.

Bundan kısa bir süre önce, SPD’ye bağlı Friedrich Ebert Vakfı bir analizinde, ABD dolarına yabancı yatırımcıların ve merkez bankalarının uzun süredir devam eden güveninin “yavaş yavaş tükenmekte” olduğuna ve ABD dolarının “küresel para birimi işlevini kaybetme” tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dair işaretler olduğunu iddia etmişti.

Vakıf, önceki dönemlerden farklı olarak artık doları kolayca ikame edebilecek alternatif bir para biriminin var olduğunu ileri sürerek avroya işaret etmişti.

‘Avrupa’nın bağımsızlığı’ iştahı artıyor

Avronun daha güçlü bir rol oynaması ve buna bağlı olarak doların zayıflaması arzusu, Berlin ve AB genelinde ABD’den bağımsız bir küresel güç konumu için çağrılar giderek yükselirken ortaya çıkıyor.

Almanya Şansölyesi Friedrich Merz, seçim zaferinin hemen ardından, Avrupa’nın ABD’den “bağımsızlığını” kazanabilmesi için “Avrupa’yı mümkün olan en kısa sürede güçlendirmenin mutlak öncelik” olması gerektiğini açıklamıştı.

Geçen perşembe günü, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Aachen Charlemagne Ödülü için yapılan törende, “Avrupa’nın yeniden ayağa kalkma ve bir sonraki büyük Avrupa projesini gerçekleştirme zamanı” olduğunu söyledi.

Önceki uluslararası düzenin, “çok kısa bir süre içinde uluslararası düzensizliğe dönüştüğünü” ve bundan “yeni bir uluslararası düzen ortaya çıkacağını” savunan Leyen, Avrupa’nın bu yeni düzeni şekillendirmesi gerektiğini söyledi.

Misyonunu “Avrupa’nın bağımsızlığı” olarak ilan eden Başkan, bu amaçla, güvenliğe yatırım yapmak gerektiğini ve AB’nin gelecekte 800 milyar avroya kadar askeri harcama yapmayı mümkün kıldığını vurguladı.

Ayrıca, iktisadi durumun da iyileştirilmesi gerektiğinin altını çizen Leyen, “Avrupa, yarının küresel ekonomisinde lider rol üstlenmek için her şeye sahiptir,” dedi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Birleşik Krallık, ‘sürekli mühimmat üretimi’ için kapasitesini artırıyor

Yayınlanma

Birleşik Krallık, savunma sanayisini gerektiğinde büyütebilmek için “her zaman hazır” bir mühimmat üretim kapasitesi oluşturacak.

Savunma Bakanlığı, Başbakan Keir Starmer hükümetinin savunma sanayisini güçlendirmek ve artan talebi karşılamak için silah stoklarını artırmak amacıyla altı mühimmat fabrikası inşa etmek için 1,5 milyar sterlin (2 milyar dolar) yatırım yapacağını açıkladı.

Uzun menzilli silahlar, konut tesisleri ve diğer yatırımlar da düşünüldüğünde en az 3 milyar sterlin harcanacak.

Bakanlığın yıllık “incelemesi”, düşmanları caydırmak için tasarlanan “savaş hazırlığı”na da odaklanacak.

Bu adım, Birleşik Krallık’ın karşı karşıya olduğu en büyük tehditleri ve bunlara karşı koyacak kaynaklara sahip olup olmadığını belirleyecek yeni savunma stratejisini bugün (2 Haziran) yayımlamasından önce geldi.

Ada’nın mühimmat stokları, on yıllardır süren yetersiz yatırımların yanı sıra Ukrayna’ya sağlanan son destek nedeniyle tükenmiş durumda. Kendi mühimmatının çoğunu kendisi üretmesine rağmen, son İşçi Partisi hükümetinin aldığı bir karar, patlayıcı üretimini ABD ve Fransa gibi ülkelere yaptırmasına neden oldu.

Birleşik Krallık, on yıllardır kendi savunma sanayine yatırım yapma konusundaki kronik isteksizliğini kısmen gidermeye çalışıyor. Bu isteksizlik, ülkenin ordusunun Napolyon döneminden bu yana en küçük boyutuna düşmesine neden oldu.

Birleşik Krallık, geçtiğimiz günlerde, ayda 300 personeli kaybeden silahlı kuvvetlerinin “içini boşaltan” süreci sona erdirecek yeni stratejisini açıkladı. Bu strateji kapsamında, askeri konaklama koşullarını iyileştirmek için 1,5 milyar sterlinlik ek yatırım yapılacak.

Savunma Bakanı John Healey BBC’ye verdiği röportajda, “Hâlâ katılanlardan daha fazla kişi [ordudan] ayrılıyor. İlk işimiz bu eğilimi tersine çevirmek ve bir sonraki parlamentoda tam zamanlı personel sayısını artırmaya başlayabilmeyi istiyorum,” dedi.

Healey, yeni stratejinin Ukrayna’da savaşı sürdüren Moskova’ya “mesaj vermek” için tasarlandığını söyledi ve “Bu, İngiltere’nin silahlı kuvvetlerimizi güçlendirirken sanayi altyapımızı da güçlendirme kararlılığının bir göstergesidir ve gerektiğinde savaşmaya hazır olduğumuzun bir parçasıdır,” diye ekledi.

Keir Starmer da stratejinin yayınlanmasından önce The Sun gazetesinde yayınlanan bir makalede, “Gelişmiş askeri güçlere sahip devletler tarafından doğrudan tehdit ediliyoruz, bu nedenle savaşmaya ve kazanmaya hazır olmalıyız,” dedi.

Savunma Bakanlığı, yeni fabrikaları hangi savunma şirketlerinin inşa edeceğini açıklamadı.

Bakanlık, ek fonun Birleşik Krallık’ın mühimmat harcamalarını önümüzdeki dört yıl içinde 6 milyar sterline çıkaracağını, 1.000’den fazla yeni iş yaratacağını ve silahlı kuvvetlerin uzun süreli operasyonlara dayanmasına ve savaşta desteklenmesine yardımcı olacağını söyledi.

Hükümet ayrıca, Birleşik Krallık’ın silah sistemlerini daha iyi birbirine bağlamak ve savaş alanında düşman tehditlerine yönelik kararları hızlandırmak için 1 milyar sterlinin üzerinde yatırım yaparak bir “Dijital Hedefleme Ağı” kurmayı vaat etti.

Pazartesi günü yayınlanacak olan inceleme, ABD Başkanı Donald Trump’ın Avrupa’nın kendi güvenliği için daha fazla sorumluluk alması ve Birleşik Krallık’a yönelik artan askeri ve siber tehditlere yanıt niteliğinde olacak.

Trump’ın göreve gelmesinden sadece birkaç hafta sonra Starmer, ülkesinin askeri kapasitesini güçlendirmek için savunma harcamalarını 2027 yılına kadar %2,3’ten %2,5’e, bir sonraki parlamentoda ise %3’e çıkaracağını duyurmuştu.

Muhafazakâr Parti’nin gölge adalet bakanı Robert Jenrick, Sky News’e verdiği röportajda, “Durumun ciddiyeti göz önüne alındığında, 2034 çok uzun bir süre. Maliye Bakanı Rachel Reeves’in, daha hızlı ve daha ileri gitmemizi istediği bu vaatlerini yerine getirip getirmeyeceğinden şüpheliyim,” dedi.

İngiliz savunma yetkilileri, hükümeti, askeri harcamaları GSYİH’nin %2,5’ine çıkarma planlarının yeterli olmayacağı ve yetersiz finansman nedeniyle kesintilerin yine de yapılması gerekeceği konusunda özel olarak uyardı.

Bloomberg’in şubat ayında bildirdiğine göre, Başbakanlık ve Hazine Bakanlığına bu yılın başlarında, %0,2’lik artışın Birleşik Krallık’ın sadece mevcut durumunu korumasına ve mevcut yeteneklerini sürdürmesine olanak tanıyacağı söylendi.

İncelemenin önemine rağmen, Avrupa ve NATO haziran zirvesinde yatırımları artırmayı planlarken, Starmer yönetimi savunma harcamalarını daha da artırması için baskı altında kalacak gibi görünüyor.

Bu hedef, 2032 yılına kadar GSYİH’nin %5’i. Bu oranda %3,5 “sert savunma” harcamaları ve %1,5 ise siber ve sınır güvenliği gibi askeri harcamalar olarak belirlendi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Gazprom’un TürkAkım’dan Avrupa’ya doğalgaz ihracatı mayısta arttı

Yayınlanma

Reuters’ın hesaplamalarına göre, Gazprom’un TürkAkım boru hattı üzerinden Avrupa’ya doğalgaz sevkiyatı mayıs ayında bir önceki aya kıyasla günlük yüzde 10 artarak 46 milyon metreküpe yükseldi. Yamal-Avrupa ve Kuzey Akım hatlarının durması ve Ukrayna üzerinden gaz geçişinin Ocak 2025’te sona ermesiyle TürkAkım, Gazprom’un Avrupa’ya kalan tek boru hattı güzergahı oldu.

Rusya’nın enerji devi Gazprom’un TürkAkım boru hattı üzerinden Avrupa’ya gerçekleştirdiği doğalgaz ihracatı, mayıs ayında bir önceki aya kıyasla günlük bazda yüzde 10’luk bir artışla 46 milyon metreküpe ulaştı.

Reuters‘ın TürkAkım üzerinden yapılan günlük ortalama ihracat verilerine dayandırdığı ön hesaplamalara göre bu artış, Yamal-Avrupa ve Kuzey Akım boru hatlarından sevkiyatların durdurulması ve Rus gazının Ukrayna üzerinden taşındığı güzergahın Ocak 2025 itibarıyla kapanmasının ardından geldi.

Bu gelişmelerle birlikte, yıllık 15,75 milyar metreküp kapasiteli TürkAkım, Gazprom’un Avrupa’ya yönelik kalan tek boru hattı güzergahı konumuna geldi.

Mayıs ayı sevkiyatında belirgin artış

Avrupa Gaz İletim Sistemi İşletmecileri Ağı (ENTSOG) tarafından sağlanan verilere göre, Mayıs 2025’te TürkAkım üzerinden Avrupa’ya sevk edilen Rus gazının günlük ortalaması 46 milyon metreküp olarak kaydedildi.

Bu miktar, geçen yılın mayıs ayındaki günlük 47,2 milyon metreküplük sevkiyata oranla yüzde 2,5’lik bir düşüşe işaret etse de, Nisan 2025’teki günlük 41,7 milyon metreküplük sevkiyata kıyasla yüzde 10,3’lük bir artış anlamına geliyor.

Mayıs ayında TürkAkım boru hattı vasıtasıyla Avrupa’ya yapılan toplam doğalgaz sevkiyatı ise nisan ayına göre yüzde 14,4 artarak yaklaşık 1,43 milyar metreküpe yükseldi.

Yılın ilk beş ayında ihracat yüzde 9 yükseldi

Reuters‘ın yaptığı hesaplamalar, Gazprom’un 2025 yılının başından mayıs sonuna kadar TürkAkım üzerinden Avrupa’ya yaptığı toplam ihracatın, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9’luk bir artış gösterdiğini ortaya koydu.

Şirketin ihracatı, 2024’ün ilk beş ayındaki 6,6 milyar metreküpten, 2025’in aynı döneminde 7,2 milyar metreküpe çıktı.

Geçtiğimiz yılın ocak-mayıs döneminde, Ukrayna üzerinden yapılan transit sevkiyatlar da dahil edildiğinde Gazprom’un Avrupa’ya toplam ihracatı 13 milyar metreküp seviyesindeydi.

Geçen yıl Avrupa’ya sevkiyat artmıştı

Reuters‘ın hesaplamalarına göre, Gazprom’un Avrupa’ya geçen seneki toplam doğalgaz sevkiyatı, 2023 yılına kıyasla yüzde 13 artarak 28,3 milyar metreküpten yaklaşık 32 milyar metreküpe yükselmişti.

Gazprom’un ihracatının zirve yaptığı 2018-2019 yıllarında, şirketin Avrupa’ya yönelik sevkiyatları yıllık 175-180 milyar metreküpü aşarak, uzak mesafelere yapılan toplam gaz satışlarının yüzde 80’inden fazlasını oluşturuyordu.

Daha önce ihracat verilerini ayda iki kez kamuoyuyla paylaşan Gazprom, 2023 yılının başından itibaren bu istatistikleri yayınlamayı durdurmuştu.

Rusya: Ukrayna, TürkAkım’a doğalgaz sağlayan istasyona İHA ile saldırdı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English
OSZAR »