Diplomasi
Astana’da Türkiye-Suriye normalleşmesinin önemi vurgulandı

Kazakistan’da düzenlenen Suriye konulu 21. Astana görüşmelerinde, mekanizmanın garantör ülkeleri Türkiye, Rusya ve İran, terörizmle mücadele konusunda ve Suriye’den sınır ötesi saldırılar ve sızmalar dahil, komşu ülkelerin milli güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı işbirliğini sürdürme kararı aldı.
Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğünde Suriye krizine çözüm amaçlı 2017’de oluşturulan Astana formatındaki Suriye görüşmelerinin Kazakistan’da düzenlenen 21’incisinin ortak bildirisi yayımlandı. Bildiride tarafların son uluslararası ve bölgesel gelişmeleri değerlendirdiği ve Astana Süreci’nin Suriye krizinin kalıcı çözümündeki önemli rolünün vurgulandığı belirtildi.
Filistin-İsrail krizinin tırmanmasının Suriye’deki durumu da olumsuz etkilediği kaydedilen bildiride, silahlı çatışma alanlarının yayılmasının ve bölgedeki diğer ülkelerin bu çatışmaya sürüklenmesinin engellenmesinin öneminin altı çizildi.
Bildiride, Gazze’deki insani krizden duyulan endişe ifade edilirken İsrail’in Filistinlilere karşı zalim saldırısının sonlanmasının ve Gazze’ye insani yardımın gönderilmesinin gerektiği vurgulandı.
“Terörle ve ayrılıkçı gündemlerle mücadelede birlik”
Karşılıklı saygı, iyi niyet ve iyi komşuluk ilişkileri temelinde terörle mücadele, Suriyelilerin güvenli, gönüllü ve onurlu dönüşleri için uygun şartların sağlanması için Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin yeniden düzelmesi yönündeki çabaların devamının önemli olduğu vurgulanan bildiride, “(Taraflar) Terörizmin tüm şekilleriyle ve tezahürleriyle mücadelede, Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne zarar vermeyi amaçlayan ve sınır ötesi saldırılar ve sızmalar dahil komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durmada birlikte çalışmayı sürdürmekteki kararlılıklarını ifade etti. Sivil kayıplara neden olan sivil tesisleri hedef alan saldırılar dahil Suriye’nin çeşitli noktalarındaki terör örgütlerinin ve onların farklı adlar altında faaliyet gösteren bağlantılarının faaliyetlerini kınadı. Suriye’nin kuzeyiyle ilgili tüm düzenlemelerin tamamen uygulanması gerektiğini vurguladı” ifadeleri kullanıldı.
Bildiride İdlib’deki durumun detaylıca gözden geçirildiği belirtilerek İdlib hakkındaki anlaşmaların tamamen uygulanarak sükunetin korunması gerektiği vurgulandı.
İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi içindeki ve dışındaki sivillere tehdit oluşturan terör örgütlerinin varlığı ve faaliyetlerinden duyulan ciddi endişenin ifade edildiği bildiride, insani durum dahil bölgenin içindeki ve çevresindeki durumun sürdürülebilir normalleşmenin sağlanmasında daha fazla çabada bulunma konusunda hemfikir olunduğu belirtildi.
“İstikrarın yolu Suriye’nin egemenliğinde”
Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumun tartışıldığı ifade edilen bildiride, “(Taraflar) Bölgedeki daimî güvenlik ve istikrarın sadece ülkenin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması temelinde sağlanabileceği konusunda hemfikir oldu. Terörizmle mücadele adı altında gayrimeşru öz yönetim girişimleri dahil sahada yeni gerçeklikler oluşturma girişimlerini reddetti. Suriye’nin birliğine zarar vermeyi; sınır ötesi saldırılar ve Fırat’ın doğusundan sızma girişimleri dahil komşu ülkelerin ulusal güvenliğini tehdit etmeyi amaçlayan ayrılıkçı gündemlerle mücadeledeki kararlılıklarını yineledi” ifadelerine yer verildi.
Bildiride Suriye’ye ait olması gereken petrol kaynaklarının yasa dışı şekilde ele geçirilmesi ve transferinin devam etmesine karşı olunduğu yinelenerek uluslararası hukuku, uluslararası insancıl hukuku ve BM Şartı’nı ihlal eden tüm tek taraflı yaptırımlar kınandı.
Suriye’nin kuzeydoğusundaki “gayrimeşru öz yönetim girişimleri” dahil Suriye devletinin birliğine zarar veren terörü destekleyen ülkelerin faaliyetlerinin kınandığı bildiride, “(Taraflar) Son zamanlarda bölgedeki Arap aşiretleriyle çatışmalara yol açan zorla silah altına alma, barışçıl gösterileri bastırma, eğitimde ayrımcı politikalar (uygulama), siyasal aktivistleri, gazetecileri ve hareket özgürlüğünü kısıtlanma dahil, Fırat’ın doğusundaki sivillere karşı ayrılıkçı grupların baskısının tüm türlerinden duyulan derin endişesini ifade etti” ifadeleri kullanıldı.
İsrail’in Suriye’deki saldırıları
Etnik ve inanç gruplarının yıldırıcı ve ayrılıkçı niyetlerini besleyen ülkelerin çabalarının; İsrail’in Suriye’deki bütün askeri saldırılarının da lanetlendiği bildiride, İsrail’in saldırılarının, “uluslararası hukukun, uluslararası insancıl hukukun ve Suriye’nin egemenliği ile bölgesel bütünlüğünün ihlali” olduğu değerlendirmesi yapıldı. Bunların bölgede istikrarsızlaştırıcı ve gerilimi yükseltici eylemler olarak görüldüğü vurgulandı ve saldırıların sonlandırılması çağrısı yapıldı.
Evrensel olarak kabul gören uluslararası kararlara uyulmasına duyulan ihtiyacın altının çizildiği bildiride, Golan Tepeleri’nin işgalini reddeden ilgili BM kararlarının hükümleri ve BM Güvenlik Konseyinin (BMGK) 242 ile 497 sayılı kararlarına uyulması gerektiğine dikkat çekildi.
Bildiride, İsrail’in bu konudaki eylem ve kararlarının “hükümsüz” sayıldığının altı çizildi.
Suriye’de çözüm arayışı
Suriye’de askeri çözümün mümkün olmayacağı kanaatinin ifade edildiği bildiride, BMGK’nin 2254 sayılı kararı doğrultusunda, Suriyelilerin liderliğinde, BM’nin kolaylaştırdığı, sürdürülebilir ve kalıcı siyasi süreci geliştirme konusundaki kararlılık teyit edildi.
Bildiride, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin Soçi’deki kararlarının uygulanması ve Suriye’deki siyasi uzlaşı için Astana formatındaki garantör ülkelerin katkılarıyla kurulan Suriye Anayasa Komitesinin mühim rolünün altı çizilerek komite toplantılarının devam etmesi ve 9’uncu turunun yapılması çağrısı yapıldı.
Komitenin Suriyeli taraflar ve BM Genel Sekreteri’nin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen ile etkileşim halindeki çalışmalarını destekleme konusundaki kararlığın belirtildiği bildiride, komitenin hiçbir bürokratik ve lojistik bariyere takılmadan etkinliklerini sürdürmesinin gerekliliğine işaret edildi.
Bildiride, komitenin çalışmalarında, anayasa reformunu ve taslağını hazırlama görevini yerine getirebilmesi için görev sınırlarına ve prosedürlere riayet etmesi gerektiğine işaret edildi.
Suriye’ye insani yardımlar
6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerin Suriye’de yol açtığı yıkıcı sonuçlara dikkat çekilen bildiride, ülkedeki insani durum konusundaki ciddi kaygı ifade edildi.
Bildiride, uluslararası hukuk ve BM Genel Kurulunun 46/182 sayılı kararıyla uyum içerisinde Suriye’ye gönderilen insani yardımın sürdürülmesi ve artırılmasının önemi vurgulanarak bütçe kısıtlamaları nedeniyle BM Dünya Gıda Programının (WFP) yardım programlarının azaltılmasının da etkilediği artan gıda krizinin de göz önünde bulundurulması ve yeterli bağış yapılmasının sağlanması çağrısı yapıldı.
Suriye yönetimi tarafından BM insani yardım kuruluşlarının, ülkenin kuzeybatısına yardım ulaştırması için Türkiye ile sınır geçiş noktası olan Babülhava Sınır Kapısı’nı kullanma yetkisini 13 Ocak’tan 13 Temmuz’a, Çobanbey (Al Rai) ve Öncüpınar (Babüsselam) sınır kapılarının kullanımının 13 Şubat’a kadar uzatılmasına dikkat edildiği belirtilen bildiride, “ayrımcılık, siyasallaştırma ve ön koşullar olmadan ülke çapındaki tüm Suriyelilere insani yardımın artırılmasına ve engellerin kaldırılmasına duyulan ihtiyaç” vurgulandı.
Bildiride, Suriye’deki insani durumun iyileştirilmesine yardım etmek ve siyasi uzlaşının sağlanması için uluslararası topluma ve BM’ye çağrı yapılarak enerji, sağlık ve eğitim gibi temel altyapı unsurları konusunda yardımların artırılması ve projelerin uygulanması gerektiği kaydedildi.
Mültecilerin geri dönüşü
Bildiride, mültecilerin ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin Suriye’deki ikamet yerlerine güvenli, onurlu ve gönüllü geri dönüşlerinin kolaylaştırılması ve geri dönüş haklarının güvence altına alınması ihtiyacı vurgulandı. Bildiride, Suriyelilerin gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için Suriye’de gerekli koşulların oluşturulmasına yönelik çalışmaların sürdürülmesinin önemine işaret edildi.
Tutukluların ve alıkonulanların karşılıklı serbest bırakılma faaliyetlerinin devam edilmesinde kararlı olunduğu ifade edilen bildiride, cesetlerin teslim edilmesi ve kayıpların belirlenmesi için kurulan mekanizmanın da Suriyeli taraflar arasında güven inşa etmek için etkili olduğunun kanıtlandığı belirtildi.
Bildiride, tutukluların ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamak için ortak çabaların yoğunlaştırılmasına karar verildi.
Cenazelerin teslimi ve kayıp kişilerin kimliklerinin belirlenmesi meselesi de dahil edilerek Çalışma Grubu’nun faaliyetlerinin genişletilmesi ihtiyacı üzerinde mutabakata varılan bildiride, Çalışma Grubu içindeki faaliyetlerin hızlandırma arzusu memnuniyetle karşıladı.
Astana formatında gözlemci statüsünde yer alan Ürdün, Irak ve Lübnan delegasyonlarının yanı sıra, BM ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) temsilcilerinin katılımı memnuniyetle karşılandı.
Diplomasi
Çin’in eski Brüksel temsilcisi: Trump’ın ticaret savaşı Batı’nın birliğini sarsıyor

Deneyimli bir Çinli diplomat, Donald Trump’ın agresif ticaret savaşı hamlelerinin Batı’nın birliğini parçaladığını ve müttefiklerin alternatifler düşünmesiyle küresel düzeni yeniden şekillendirebileceğini söyledi.
Yarı resmi Çin Kamu Diplomasisi Derneği Başkanı Wu Hailong, ABD liderinin küresel gümrük vergisi savaşının Washington’ın ortaklarıyla olan çatışmalarını kötüleştirdiğini ve transatlantik bağların temellerini sarstığını belirtti.
Salı günü Hong Kong’da düzenlenen Küresel Refah Zirvesi’nde konuşan Wu, ABD ile Batılı müttefikleri arasındaki ilişkilerde ortaya çıkan çatlakların, savaş sonrası uluslararası ilişkilerdeki en büyük değişim olduğunu vurguladı.
Bu çatlaklar, kısmen Trump’ın müttefiklerinin ABD’nin ekonomik ve askeri avantajlarını sömürdüğü yönündeki suçlamaları, Kanada’yı ilhak etme ve Grönland’ı satın alma vaatleri ve Ukrayna savaşı konusunda Rusya ile yapılan görüşmelerde Avrupa’yı kenara itmesi ile ortaya çıktı.
Nisan ayında neredeyse tüm ticaret ortaklarına uygulanan gümrük vergileri bu çatlakları daha da derinleştirdi. Bu gümrük vergileri 90 gün süreyle askıya alındı, ancak ABD Hazine Bakanı Scott Bessent pazartesi günü yaptığı açıklamada, ticaret ortaklarının “iyi niyetle” müzakere etmemesi halinde vergilerin yeniden uygulanabileceğini söyledi.
Wu, bu durumun ve ticaret savaşı politikalarının ABD’nin müttefiklerinin yeni seçenekleri değerlendirmesine yol açabileceğini söyledi.
Pekin’in Brüksel’deki en üst düzey eski temsilcisi ve daha sonra Cenevre’deki Birleşmiş Milletler misyonlarında görev yapan Wu, “ABD’nin güvenilirliği azaldıkça, Batı bloğunun üyeleri yeni ortaklar arayabilir ve yeni işbirliği bağları kurabilir, bu da küresel düzenin yeniden şekillenmesinin önünü açabilir” dedi.
“Batı, kolektif bir varlık olarak, küresel rolünde ve etkisinde bir düşüş yaşayacaktır. Geleneksel omurgası ve lideri olmadan, Batı bloğu muhtemelen uyumunu yitirecektir” diye ekledi.
Pekin, bu dönemde kendini çok taraflılık ve istikrarın savunucusu olarak sunarak ve çeşitli ülkeleri korumacı ve tek taraflı politikalara karşı birleşmeye çağırarak bu boşluğu doldurmaya çalışıyor.
Bu amaçla Wu, Avrupa’yı Çin ile ilişkilerini yeniden düşünmeye çağırdı.
“Avrupalı liderler … yeni tarihsel dönüşümün merceğinden Çin-Avrupa ilişkilerini yeniden değerlendirmelidir. Avrupa’nın ortaklarının kimler olduğunu, rakiplerinin kimler olduğunu, karşı karşıya olduğu zorlukların neler olduğunu ve önündeki fırsatların neler olduğunu anlamaları gerekiyor” dedi.
“Avrupa’nın Çin’e karşı önyargılarından kurtulup ekonomik işbirliği için yeni bir yol açma girişiminde bulunmasının zamanı geldi. Avrupa, yükselen bir küresel aktör ve işbirliği ortağı olarak Çin’in potansiyelini takdir etmek için daha geniş bir perspektif benimsemelidir” ifadelerini kullandı.
Bu arada, Washington’un Çin ile ticaret dengesizliklerini aşırı gümrük vergileri uygulayarak giderme girişimlerinin “işe yaramadığını” söyledi.
İki ülke, geçen hafta ticaret savaşı için ateşkese vararak 90 gün boyunca vergilerin çoğunu indirmeyi kabul etti.
Çin’in hızlı gelişiminin Washington’ı tedirgin ettiğini ve ABD’yi çok çeşitli baskı ve kısıtlama araçları kullanmaya sevk ettiğini söyledi.
Bunlar arasında Çin’in ileri teknolojilere erişiminin kısıtlanması da yer alıyor. Özellikle ABD, geçen hafta Huawei Technologies’in Ascend AI çiplerinin “dünyanın herhangi bir yerinde kullanılması ABD’nin ihracat kontrollerini ihlal eder” şeklinde bir kılavuz yayınladı.
Ancak Wu, Washington’un sınırlama stratejilerinin Pekin’in ekonomik ve teknolojik yükselişini durdurmada başarısız olduğunu söyledi ve Çin’in ABD ile stratejik rekabet veya düşmanlık içine girme niyetinin olmadığını, ABD’nin yerini alıp 1 numara olmak gibi bir amacı da olmadığını ekledi.
“ABD’nin en ciddi stratejik hatası, Çin’i işbirliği ortağı yerine stratejik rakip olarak görmek ve Çin’i en büyük tehdit ve zorluk olarak algılamaktır” dedi.
“ABD’nin sorunları kendi içinde yatıyor, ancak içe bakarak çözüm aramayı reddediyor. Birinin kendi hastalığını tedavi etmek için ilaç almayı reddedip başkalarının ilacı içmesini ısrarla istediğini düşünün” diye devam etti.
Wu, zirveyi gelişmekte olan ülkelere de seslenmek için kullandı ve Çin’in Küresel Güney’in doğal bir üyesi olduğunu ve işbirliğinin daha da güçleneceğini söyledi.
“Bazıları Çin ile Küresel Güney arasına nifak sokmaya çalışarak bölünmeler yaratmış ve gelişmekte olan ülkeleri taraf seçmeye zorlamıştır. Bu girişimler açıkça yanlış hesaplanmıştır.
Küresel Güney, hiçbir şekilde herhangi bir tarafça istismar edilecek bir siyasi araç değildir” dedi.
Diplomasi
AB, yoksul ülkelere yardım kriterlerini sıkılaştıracak

AB, başta Afrika olmak üzere yoksul ülkelere yapacağı dış yardımları kendi stratejik önceliklerine daha fazla bağlamak istiyor.
Avrupa Komisyonu, Brüksel’de tasarlanan tartışmalı bir plan kapsamında, yoksul ülkelere sağladığı dış yardımdan daha fazla değer elde etmek istiyor.
POLITICO’nun gördüğü bir iç belgeye göre, AB yürütme organı, gelişmekte olan ülkelere aktarılan fonlara, göç akınlarını durdurma zorunluluğu gibi koşullar eklemeyi planlıyor.
Ana fikir, Sahraaltı Afrika veya Orta Doğu gibi bölgelere sadece yoksullukla mücadele için değil, aynı zamanda AB ülkelerinin iç önceliklerini de gerçekleştirmek için fon aktarmak.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Bütçe Komiseri Piotr Serafin, POLITICO’nun gördüğü ve AB’nin gelecekteki çok yıllık bütçesini ortaya koyan bir iç notta, “Bu [ortaklık] paketleri, dış eylemler ile enerji güvenliği ve kritik hammadde tedariki gibi iç öncelikler arasındaki bağı güçlendirecektir,” diye yazdı.
Brüksel, dış yardımlarda Londra ve Washington modelini takip edecek
Bu potansiyel değişiklikle AB’nin kalkınma yardımları siyaseti, dış yardımı içeride seçmenlerin önceliklerini yerine getirmek için bir kaldıraç olarak kullanan ABD ve Birleşik Krallık’ın siyasetini taklit edecek.
Bu, büyük ölçüde koşulsuz olarak sağlanan AB’nin mevcut yardım modelinden büyük bir değişiklik anlamına geliyor.
Bununla birlikte, ödemelere ek koşullar eklenmeden önce, AB’nin yeni kuralları oybirliğiyle onaylaması gereken kilit milletvekilleri, STK’lar ve üye ülkeleri bunun daha iyi bir sistem olduğuna ikna etmesi gerekiyor.
Bu kolay olmayabilir. Eleştirenler, bu sistemin AB’nin dünya çapında “yoksulluğu azaltma” çabalarını engelleyebileceğini ileri sürüyor.
Yoksul ülkelerde borç yönetimi üzerine çalışan bir STK olan Eurodad’dan María José Romero, “Bu, AB’nin kalkınma yardımlarının kalitesini zedeleyebilecek bir strateji,” dedi.
İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir AB diplomatı, bu yaklaşımı destekleyen tek bir üye ülkenin bile olmadığı iddiasında bulundu.
AB’nin kalkınma bakanlarının 26 Mayıs’ta yapılacak toplantıda dış yardımın geleceği hakkında görüş bildirmeleri bekleniyor.
Bu, Komisyon’un 16 Temmuz’da sunacağı öneri öncesinde, Brüksel’de çok yıllı mali çerçeve olarak bilinen bir sonraki çok yıllı bütçe görüşmelerinin bir parçası olarak geliyor.
Nakit akışı “reform” gündemine daha sıkı bağlanacak
Gözden geçirilen plana göre, Komisyon her bir yararlanıcı ülkeyle iktisadi ortaklıklar kurarak yardımı daha geniş ticaret ve iktisadi ilişkilerle bağlantılandıracak.
Eleştirmenler, bu yaklaşımın “paternalizm” koktuğunu ve zaten sömürgecilik mirasıyla lekelenmiş olan Avrupa’nın yoksul ülkelerdeki itibarını iyileştirmeye pek katkısı olmayacağını ileri sürüyor.
Eurodad’dan Romero, “Bir sonraki bütçede söz konusu olan, AB’nin güvenilir bir ortak olarak itibarı,” iddiasında bulunuyor.
Danimarkalı milletvekili Rasmus Nordqvist, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Bu, kalkınma yardımının gerçekten işe yarayacağı yerlerde etkili önlemler almak yerine, kendi ülkesindeki seçmenleri memnun etmek için bir yol,” diyor.
Ne var ki Brüksel’deki yetkililer, bu stratejinin Çin ve ABD’nin dış yardım yaklaşımlarında sıklıkla görülen “şantajcı” uygulamaları andırdığı yönündeki suçlamaları reddediyor.
Bu konu, Başkan Donald Trump’ın dış yardımı yurt dışındaki stratejik varlıkları ele geçirmek için bir kaldıraç olarak kullanmasının ardından özellikle hassas hale geldi. Bunun önemli bir örneği, ABD’nin Ukrayna’nın askeri desteğinin karşılığında ülkenin zengin maden kaynaklarına erişim hakkı elde etmesi.
Öte yandan Çin, dış yardımı Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşlarda kendi gündemine uygun kararların alınmasını sağlamak için kullandığı suçlamasıyla karşı karşıya.
Fakat iddiaya göre bu, Avrupa’nın yapmak istediği bir şey değil. Bir AB yetkilisi, “Karşılıklı fayda sağlayan ortaklık anlaşmaları oluşturuyoruz,” diyor.
Komisyon, gıda ve temiz su gibi temel ihtiyaçları karşılayan temel insani yardım kurallarının yeni bütçede değişmeyeceğini belirtiyor.
Fonların birleştirilmesi üye ülkeleri kızdırabilir
Yeni model, önemli idari değişiklikleri beraberinde getirecek. Strateji, örneğin, göç, yabancı yatırım ve çatışma önleme gibi çeşitli programları coğrafi kategorilere göre alt bölümlere ayrılmış tek bir Küresel Avrupa Fonu altında birleştirmeyi hedefliyor.
Bu süreçte AB’ye katılma aşamasında olan Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova gibi sınır ülkeleri diğer gelişmekte olan ülkelerden farklı ve potansiyel olarak daha zorlu koşullarla karşı karşıya kalacak.
AB diplomatı, “Aday ülkelere ve Kuzey Afrika ülkelerine aynı koşulları uygulayamazsınız,” ifadelerini kullanıyor.
Fakat bazı başkentler, bu değişiklikleri Komisyon’un “iktidarı ele geçirme” girişimi olarak görüyor, çünkü bu değişiklikler yürütme organının ulusal başkentlere danışmadan farklı bölgeler arasında fonları yeniden dağıtmasına olanak tanıyacak.
Belgede, “coğrafi bölgeler içinde ve arasında esneklikler getirileceği” ifadesine yer veriliyor.
Diplomasi
Katar, Trump’a jet hediyesinin ‘rüşvet’ olmadığını savundu

Katar, ABD Başkanı Donald Trump’a 400 milyon dolarlık jumbo jet teklifinin “rüşvet” girişimi olmadığını, ABD’nin tarih boyunca birçok ülkeden hediye kabul ettiğini söyledi.
Başbakan Şeyh Muhammed bin Abdurrahman es-Sani salı günü Doha’da düzenlenen Katar Ekonomi Forumu’nda yaptığı açıklamada, “Bunu müttefikler arasında normal bir şey olarak görüyorum. İnsanların bunu rüşvet olarak görmelerinin veya Katar’ın bu yönetimde nüfuz satın almak istediğini düşünmelerinin nedenini anlamıyorum. Bu ortaklık… iki yönlü bir ilişki, Katar ve ABD için karşılıklı yarar sağlıyor,” dedi.
Jet teklifi, Trump’ın geçen hafta Körfez’e yaptığı ziyaretin öncesinde geldi. Trump, bu ziyaret sırasında Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden ABD’ye yüz milyarlarca dolarlık yatırım yapılacağını duyurdu.
Lüks Boeing 747 jetlerinin transferine ek olarak Katar, ABD ile milyarlarca dolarlık anlaşmalar yaptığını duyurdu. Bu anlaşmalar arasında, Trump’ın şirketin tarihindeki en büyük jet siparişi olarak nitelendirdiği, Boeing’den 210 uçak satın alınması da yer alıyor.
Şeyh Muhammed, dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatçılarından ve en zengin ülkelerinden biri olan Katar’ın geçmişte ABD veya diğer ülkelerle nüfuz satın almaya çalıştığı yönündeki iddiaları reddetti.
Katarlı yetkili, “Katar’ın küçük bir Arap ülkesi olduğu, gaz zengini olduğu için parayla satın almadan yolunu bulamayacağı şeklindeki bu klişeyi aşmamız gerekiyor. Niyetimiz çok net bir mübadelede bulunmak… ABD’nin geçici olarak Air Force One’ı hızlandırması gerekiyor, Katar bunu sağlayabilir, biz de adım attık… Birçok ülke ABD’ye birçok şey hediye etti. Bunu Özgürlük Heykeli ile karşılaştırmıyorum,” dedi.
Tüm Körfez ülkeleri, Trump’ın gözüne girmeye çalışırken, aynı zamanda Amerikan silahları satın almak ve özellikle yapay zeka alanında ABD teknolojisine erişim sağlamak istiyorlar.
Fakat ABD’nin müttefiki Katar, Trump’ın ilk döneminde yaşadığı zorlu deneyimler ve Hamas ile bağlantıları nedeniyle maruz kaldığı inceleme nedeniyle de Amerikan başkanını kazanmaya istekli.
Trump, 2017’de başkan olarak Körfez’i ilk kez ziyaret ettikten kısa bir süre sonra, Suudi Arabistan ve BAE’nin Katar’a karşı yaklaşık dört yıl süren bölgesel ambargoya öncülük etmesiyle, bu ülkelerin yanında yer aldığı izlenimi vermişti.
Trump, o dönemde Katar’ın bölgedeki en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yapmasına rağmen, bu ülkenin “üst düzey” bir terör destekçisi olduğunu iddia etmişti.
-
Rusya2 hafta önce
Rusya’da havaalanlarında toplu uçuş ertelemeleri
-
Görüş2 hafta önce
Kim kazandı?
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan-Pakistan savaşı henüz başlamadı
-
Görüş2 hafta önce
“Ölüm denir mi hiç öylesine?”
-
Söyleşi2 hafta önce
Alexander Rahr: Bu hükümetin dört yıl dayanması beni şaşırtır
-
Asya2 hafta önce
Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi
-
Amerika1 hafta önce
Zuckerberg ve AI terapistler: Aklınıza mukayyet olun!
-
Görüş2 hafta önce
Çok kutupluluk çağında Türkiye’nin Antalya Diplomasi Forumu