Bizi Takip Edin

Avrupa

Belçika da kervana katıldı: Flaman milliyetçisi parti ilk kez hükümet kuracak

Yayınlanma

Avrupa’da “müesses nizam karşıtı” ve sağcı partilerin iktidara geldiği ülkelere Belçika da katılıyor.

Belçika, yaklaşık sekiz ay süren görüşmelerin ardından ilk kez sağcı, milliyetçi bir parti tarafından yönetilecek bir hükümet koalisyonu kurmayı başardı.

Anlaşmaya göre Yeni Flaman İttifakı (N-VA) partisinin kurucu üyelerinden Bart De Wever başbakan olacak. N-VA, Belçika’nın Hollandaca konuşulan yarısı olan Flandre’nin daha bağımsız olması gerektiğini savunuyor ve Flandre ile Fransızca konuşulan Valon bölgesinin (Wallonia) konfederal devletler olarak var olması için mücadele ediyor.

De Wever’in cuma günü geç saatlerde Kral Philippe ile görüşmesinin ardından saray, bir hükümet anlaşmasına varıldığını duyurdu.

Koalisyon ortaklarından Les Engagés’in lideri Maxime Prévot, “İşte buradayız! Belçika nihayet gelecek nesilleri düşünen cesur ve sorumlu bir hükümet anlaşmasına sahip oldu,” dedi.

De Wever ilk tepkisini X’te Julius Caesar’ın Rubicon’u geçerken söylediği iddia edilen sözleri alıntılayarak verdi: “Alea iacta est!”. Bu söz “ok yaydan çıktı”, “zarlar atıldı” gibi anlamlara geliyor.

Flaman milliyetçisi, 2004 yılından bu yana partiye liderlik eden ve başbakan olan ilk N-VA’lı siyasetçi olacak. De Wever, ülkenin en büyük ikinci şehri Antwerp’in 2013 yılından bu yana belediye başkanlığını yürütüyor. Belediye başkanı olarak, Antwerp limanındaki kokain kaçakçılığını engellemek için orduyu göreve çağırmak da dahil olmak üzere güçlü tedbirler alınmasını savundu.

Kısa süre önce yazdığı On Woke [Woke Üzerine] adlı kitabında “entelektüel elitin önemli bir bölümünü” insanları daha aşırı sağcı gruplara itmekle suçlamıştı.

De Wever ve partisi, Avrupa Parlamentosu’nda (AP) İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin liderlik ettiği Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) grubuna ait.

Partilerin renkleri ABD eyaletinin bayrağıyla aynı olduğu için “Arizona” olarak bilinen yeni koalisyonda Flaman Hıristiyan Demokratlar (CD & V) ve solcu Vooruit ile Frankofon tarafta liberal Mouvement Réformateur (MR) ve merkezci Les Engagés de yer alacak.

NV-A, ulusal parlamentoda koalisyon partilerinin sahip olduğu 82 sandalyenin 24’üne sahip.

Belçika, kısmen bölgesel bölünmüşlüğü nedeniyle uzun bir hükümet kurma geçmişine sahip; bu da farklı dilsel ve siyasi yakınlıklara sahip partilerin ortak bir federal hükümet kurmak için müzakere etmeleri gerektiği anlamına geliyor.

Ülke 2011 yılında, barış zamanında herhangi bir “demokratik ülke”nin hükümetsiz geçirdiği en uzun süre rekorunu kırmıştı: 541 gün. Arizona görüşmeleri de neredeyse son dakikada başarısızlıkla sonuçlanmış ve cuma gecesi geç saatlere kadar sürmüştü.

Geçen yıl haziran ayında yapılan seçimlerde N-VA yaklaşık %16 ile en büyük oy oranını kazanmış, onu Flandre’nin tamamen ayrılmasını savunan “aşırı sağcı” parti Vlaams Belang (VB) takip etmiş ve koalisyon görüşmelerinde kenara itilmişti.

Beş koalisyon partisi arasındaki müzakereler, mali reform ve bütçe de dahil olmak üzere politika alanlarındaki ideolojik farklılıklar nedeniyle karmaşık bir hal aldı.

De Wever radikal vergi indirimleri ve mali reform çağrısında bulunuyordu ki bu, sosyal demokrat Vooruit partisi için kabul edilmesi zor bir talepti.

Belçikalı yetkililerin devasa bütçe sorunları göz önüne alındığında, büyük bir vergi indirimi beklemek saflık olarak görülüyor. Çeşitli tavizler sonucunda vergi reformunun küçük boyutlarda olacağı düşünülüyor.

Avrupa

Lockheed Martin, İngiliz hükümetine hava savunma sistemi teklif etti

Yayınlanma

Lockheed Martin, artan jeopolitik gerilimler ve ABD’nin “Altın Kubbe” projesine yatırım yapma girişimleri üzerine, İngiltere hükümetine yeni bir füze savunma sistemi inşasında yardım teklifinde bulundu.

Lockheed’in baş işletme sorumlusu Frank St John, ABD’li silah şirketinin, hükümetin izleyeceği yaklaşımı belirlerken İngiltere’ye kritik öneme sahip yetenekler sunabileceğine inandığını söyledi.

İşçi Partisi’nin son stratejik savunma incelemesi, hava savunma sistemlerinin önemini vurguladı ama somut planlar içermedi.

St John’un Financial Times’a (FT) verdiği röportajda yaptığı açıklamalar, Trump yönetiminin, ABD için iddialı bir “Altın Kubbe” inşa etmek isteyen savunma şirketlerinden teklifler istemesinin ardından geldi.

İsrail’in kısa menzilli hava savunma sistemi Demir Kubbe’den esinlenen proje, ABD’yi gelişmiş füzelerden korumak için uzay tabanlı bir füze kalkanı kurmayı amaçlıyor.

St John, Lockheed’in halihazırda “önleme füzeleri, yer tabanlı sensörler, uzay tabanlı durum farkındalığı gibi yeteneklere sahip olduğunu ve bu sayede Birleşik Krallık’a çok hızlı bir şekilde [başlangıç] kapasitesi sağlayabileceğini” söyledi.

Şirketin, “İngiltere’nin tüm bunları bir araya getirecek ve Avrupa ve ABD’deki diğer sistemlerle birlikte çalışabilir hale getirecek komuta ve kontrol sistemini oluşturmak için bizimle çalışmasını istediği herkesle” işbirliği yapmaktan memnuniyet duyacağını da sözlerine ekledi.

Durumu yakından takip eden İngiliz savunma kaynakları, Lockheed Martin yöneticilerinin geçtiğimiz günlerde Savunma Bakanlığı yetkililerine ABD’li şirketin hava savunma kapasitesi konusunda neler sunabileceği konusunda bilgi verdiğini doğruladı.

Fakat kaynaklar, İngiltere’nin ABD’nin Altın Kubbe projesine benzer bir yaklaşım benimseme olasılığını düşük tutarken, daha entegre hava ve füze savunma sistemleri geliştirmenin odak noktası olduğunu belirtti.

Son gözden geçirme, hava savunmasına sadece 1 milyar sterlin ayırdı ki bu rakam, ABD projesinin tahmini maliyetinin çok altında.

Savunma Bakanlığı yaptığı açıklamada, ayrılan fonun “öncelikli odak noktasının”, “uzaktaki hava ve füze tehditlerini tespit etme kabiliyetimizi artırmak, Entegre Kuvvetlerin bu tehditleri işbirliği içinde bertaraf etme kabiliyetini geliştirmek ve aynı tehditlerle karşı karşıya olan NATO ortaklarımızla entegrasyonu iyileştirmek” olacağını belirtti.

Daha iyi entegre edilmiş Avrupa hava ve füze savunma sistemlerinin geliştirilmesi, Ukrayna’da savaşın başlamasından bu yana hükümetler için bir öncelik haline geldi.

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, “Rusya’nın tehdidine” karşı koymak için ittifakın bugün sahip olduğundan yaklaşık dört kat daha fazla sisteme ihtiyaç olduğunu tahmin ediyor.

Lockheed, Thaad ve Pac-3 füze savunma sistemlerini üretiyor, radar sistemlerine ve farklı menzillerdeki tehditlere karşı koyabilen “Leo” uydu grubuna sahip.

Lockheed, Başkan Donald Trump’ın önerdiği Altın Kubbe projesinde rol almak için yarışan bir dizi ABD savunma ve Silikon Vadisi şirketi arasında yer alıyor. St John, şirketin “yüzden fazla yetenek ve plan içeren beyaz kitap” sunduğunu ve Silikon Vadisindeki startup’lar ve teknoloji gruplarıyla ortaklık konusunda görüşmelerde bulunduğunu söyledi.

Ayrıca St John, Lockheed’in, bölgenin iç kapasitesini artırmaya çalışırken ABD’li şirketlerin kârlı ihracat fırsatlarından mahrum kalmaması için Avrupalı savunma şirketleriyle ortaklıklarını güçlendirmeyi planladığını söyledi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Rusya’nın dondurulan varlıkları için Macaristan vetosunu aşacak bir formül buldu

Yayınlanma

AB, dondurulan yaklaşık 200 milyar avroluk Rus varlığını, Ukrayna’ya daha fazla mali destek sağlamak amacıyla daha riskli ve yüksek getirili varlıklara yatırım yapacak özel bir fona aktarmayı değerlendiriyor. AB maliye bakanları tarafından Lüksemburg’da tartışılacak olan bu plan, aynı zamanda Macaristan’ın olası bir vetosuna karşı da bir önlem olarak öne çıkıyor.

Avrupa Birliği (AB), Ukrayna’ya sağlanan finansal desteği artırmak amacıyla dondurulan yaklaşık 200 milyar avroluk Rusya merkez bankası rezervlerini daha yüksek getirili bir yatırım fonuna aktarmak için yeni bir plan üzerinde çalışıyor.

Politico‘nun plana aşina dört yetkiliye dayandırdığı haberine göre, bu hamleyle varlıkların daha riskli enstrümanlarda değerlendirilerek daha fazla gelir elde edilmesi hedefleniyor.

Plana göre, AB’de dondurulan Rus varlıkları, AB kontrolünde kurulacak özel amaçlı bir yapıya (SPV) devredilecek.

Bu fon, mevcut durumda olduğu gibi düşük faizli yatırımlar yerine daha geniş bir yelpazedeki finansal araçlara yatırım yapma esnekliğine sahip olacak.

AB’nin bu adımı, G7 ülkelerinin Rus varlıklarının gelecekteki gelirlerini teminat göstererek Ukrayna’ya vadettiği 45 milyar avroluk (50 milyar dolar) kredinin ardından geldi.

Mevcut sistemin getirisi düşük kalıyor

G7 ülkeleri arasında varılan anlaşma çerçevesinde AB’nin payına düşen 18 milyar avronun tamamının bu yıl sonuna kadar ödenmesi bekleniyor.

Bu durum, Kiev’in 2026 yılındaki mali ihtiyaçlarını karşılamak için ek fon arayışını gündeme getirdi.

Mevcut uygulamada, varlıkların büyük bir kısmının bulunduğu Euroclear adlı mevduat kuruluşu, bu fonları Belçika Merkez Bankası aracılığıyla yatırıma yönlendirmek zorunda. Ancak bu kanal, en düşük risksiz getiri oranını sunuyor.

Yeni plan, bu kısıtlamayı ortadan kaldırarak daha yüksek kâr potansiyeli sunan bir yapı oluşturmayı amaçlıyor.

Politico‘nun kaynakları, fonların tam olarak hangi enstrümanlara yatırılacağını belirtmedi.

Yüksek getirili tahviller gündemde

Haberde, daha yüksek getiri potansiyeline sahip bazı yatırım araçlarına da dikkat çekildi. Örneğin, 10 yıllık Alman devlet tahvilleri şu anda yaklaşık yüzde 2,5 getiri sağlarken, kısa süre önce borç kriziyle gündeme gelen Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin tahvilleri artık güvenli kabul ediliyor ve Alman tahvillerine göre daha yüksek getiri sunuyor.

Daha da yüksek gelir potansiyeli sunan seçenekler arasında yüzde 4,5 getirili Birleşik Krallık ve yüzde 4,4 getirili ABD 10 yıllık devlet tahvilleri bulunuyor.

ABD’nin 30 yıllık tahvillerinde ise yıllık getiri oranı yüzde 5’e yaklaşabiliyor.

Macaristan vetosuna karşı önlem

Bu yeni planın bir diğer avantajı ise Macaristan’ın gelecekte Avrupa yaptırımlarını veto ederek Rusya’nın dondurulan varlıklarının serbest kalmasına neden olma riskini ortadan kaldırması olarak gösteriliyor.

Varlıkların AB kontrolündeki özel bir fona aktarılması, bu tür siyasi risklere karşı bir güvence sağlayacak.

AB üyesi 27 ülkenin maliye bakanları, yeni planı perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenecek gayri resmi bir akşam yemeğinde tartışmaya başlayacak.

Politico‘nun ulaştığı, AB dönem başkanlığını yürüten Polonya tarafından gönderilen davet mektubunda, “Avrupa Komisyonu’ndan mevcut seçenekler, özellikle dondurulan Rus varlıklarının potansiyel kullanımı ve yaptırım rejimine ilişkin atılacak adımlar hakkında bilgi almamız önemlidir,” ifadeleri yer aldı.

Okumaya Devam Et

Avrupa

İrlanda, tarafsızlığın ortadan kaldırılmasına karşı sokakta

Yayınlanma

İrlanda, AB çerçevesi içinde askerileşme planı nedeniyle, ülkenin uzun süredir devam eden tarafsızlığının fiilen kaldırılmasına karşı büyük gösterilere sahne oldu.

Cumartesi günü, yaklaşık bin kişi Dublin sokaklarına dökülerek hükümetin “Üçlü Kilit” (Triple Lock) sistemini kaldırma planına karşı protesto gösterisi düzenledi.

Üçlü Kilit, on iki İrlandalı askerin katıldığı her türlü misyonun BM Güvenlik Konseyi veya BM Genel Kurulu kararıyla onaylanmasını gerektiren anayasal bir mekanizma.

Bu düzenleme, ülkenin tarihi tarafsızlığını korumaya yardımcı olmayı amaçlıyor. İrlanda’nın tarafsızlığı, İngiliz sömürge yönetimi altındaki ülke tarihine derin köklerle bağlı.

Trinity College Dublin’de emeritus profesör ve Ulusal Platform AB Araştırma ve Bilgi Merkezi sözcüsü Anthony Coughlan, German Foreign Policy’ye verdiği demeçte, yabancı ülkelerdeki savaşlara, özellikle Birleşik Krallık’ın yanında yer almayı reddetmenin “İrlanda halkının ulusal duygularının temel bir unsuru” olduğunu söyledi.

Hükümetin Üçlü Kilit’i kaldırarak tarafsızlık geleneğini bozma girişimi, kısmen İrlandalı yöneticilerin AB kurumlarına entegre olmasının bir sonucu olarak görülüyor.

Tarafsızlığın fiilen delinmesi: BM şartı kaldırılıyor

İrlanda hükümeti, İrlanda askerlerinin gelecekteki konuşlandırılmasında daha esnek olabilmek için Üçlü Kilit sistemini kaldırmaya hazırlanıyor.

Bu amaçla, 2025 Savunma (Değişiklik) Tasarısı adlı bir taslak yasa tasarısı sundu. Tasarının temel hükmü, İrlanda askerlerinin yurt dışına gönderilmesinin BM Güvenlik Konseyi’nin onayı olmadan yapılabileceği.

Bir taviz olarak, tasarıda sadece konuşlandırmaların Birleşmiş Milletler Şartı’nın ilkelerine uygun olarak yapılması gerektiği belirtilmektedir. Buradaki amaç, barışın korunması, çatışmaların önlenmesi ve “uluslararası güvenliğin güçlendirilmesi” misyonlarını kolaylaştırarak geniş ve esnek bir askeri eylem yelpazesi açmak.

Hâlâ, elliden fazla İrlandalı askerin katılacağı gelecekteki misyonlar normalde sadece hükümetin kararını değil, aynı zamanda Dáil’de bir parlamento kararını da gerektirecek fakat misyonun uzatılması durumunda bu sonuncu şart kaldırılabilir; zira bu konuda hükümetin takdir yetkisi var.

Üstelik artık elliden az İrlandalı askerin katıldığı misyonlar parlamentonun onayına tabi olmayacak. Nitekim, asker gönderme BM ile sınırlı olmayacak, BM Şartı ve uluslararası hukuka uygun olduğu kabul edildiği takdirde AGİT, AB ve diğer tüm bölgesel örgütler çerçevesinde de mümkün olacak.

NATO da bu konuda uyumlu bir örgüt olduğunu iddia ediyor.

Tarafsızlığın delinmesine tepkiler yükseliyor

İrlanda’nın Üçlü Kilit sisteminin kaldırılmasına karşı muhalefet giderek artıyor. Geçen Cumartesi, yaklaşık bin kişi Dublin sokaklarına dökülerek askeri müdahalelere yönelik yasal kısıtlamaların kaldırılmasına ve İrlanda’nın tarafsızlığının korunmasına karşı gösteri yaptı.

Gösteri, Sinn Féin’in de dahil olduğu muhalefet partilerinin geniş bir ittifakı ile “Tarafsızlık için Birlikte” sloganı altında ortak kampanya yürüten parlamento dışı örgütler tarafından düzenlendi.

Konuşmacılar arasında İrlanda Senatosu (Seanad Éireann) bağımsız senatörü Alice Mary Higgins ve Sinn Féin başkanı Mary Lou McDonald da vardı.

Mayıs ayında muhalefet politikacıları, ülkenin anayasal tarafsızlığını ve Üçlü Kilit’i korumak için “sonuna kadar mücadele edeceklerini” açıklamışlardı.

Gösteriler sokakta, “Tarafsızlığımızı koruyun!” ve “Üçlü Kilit’imizi koruyun!” sloganlarını attı.

İrlanda’nın tarafsızlığı: İngiliz sömürgeciliğine reddiye

İrlanda Tarafsızlık Birliği’ne göre, İrlanda’nın tarafsızlığı, İrlanda devletinin “askeri bir çatışmada taraflardan herhangi birine destek veya yardım sağlamaktan kaçınarak tarafsızlık ilkesini benimsediği ve böylece savaşın uzaması veya şiddetlenmesi olasılığını azalttığı” anlamına geliyor.

Tarihsel olarak, İrlanda’nın tarafsızlığı, İngiliz sömürge yönetimi altında yaşadığı tarihe dayanıyor. İrlanda Tarafsızlık Birliği, “sömürge sonrası bir ulus” olarak İrlanda’nın “emperyalist fetih ve işgal altında” acı çektiğini ve diğer ülkelere aynı şeyi yapma konusunda ahlaki bir eğilimi olmadığını savunuyor.

Coughlan, uzak ülkelerdeki savaşlara ve askeri ittifaklara üyeliğe karşı çıkmanın “İrlanda halkının ulusal duygularının temel bir unsuru” olduğunu ileri sürüyor ve “İngiltere ile omuz omuza savaşlara katılma isteği çok azdır,” diyor.

Anketler, tarafsızlığa yüksek düzeyde destek olduğunu gösteriyor. En son, Nisan 2025’te The Irish Times gazetesi tarafından yapılan bir ankette, katılımcıların neredeyse üçte ikisi tarafsızlıktan yana olduğunu söyledi.

AB üyesi olarak İrlanda’nın çelişkisi

İrlanda’nın AB üyesi bir ülke olarak tarafsızlığı ile AB’nin kendi tutumu arasında doğrudan bir çelişki var.

Bu çelişki, AB’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasını (ESDP) imzalamasından bu yana varlığını sürdürüyor. 2001 yılında imzalanan ve 1 Ocak 2003’te yürürlüğe giren Nice Antlaşması ile ortak bir askeri politika oluşturulmuştu.

Bu çelişki, İrlanda halkının referandumda antlaşmayı ilk başta reddetmesinin ana nedeni olarak görülüyor. Halk, hükümetin “Üçlü Kilit” güvencesini kabul etmesinin ardından ikinci bir referandumda antlaşmayı onayladı.

Bu düzenlemeye göre, öncelikle hükümetin onayı, ikinci olarak İrlanda parlamentosunun onayı ve üçüncü olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi veya Genel Kurulu’nun destekleyici bir karar alması şartıyla, on iki kişiden fazla İrlandalı askerin yurtdışına gönderilmesi mümkün değildir.

AB’nin militarizasyona karşı halk direnişi sorunu, 2007’de imzalanan ve ancak 1 Aralık 2009’da yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile tekrarlanmıştı.

Bu anlaşma, ESDP’nin daha kapsamlı Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasına (CSDP) dönüştürülmesini öngörüyordu. Bu da ilk olarak referandumda reddedilmiş, fakat hükümetin Üçlü Kilit rolünü teyit etmesinin ardından ikinci bir İrlanda referandumunda onaylanmıştı.

Gizli askerileşme: Devlet, halkı umursamıyor

İrlanda hükümeti, pratikte ülkenin anayasal tarafsızlığını birçok kez zedeledi.

Örneğin, Dublin, ABD askeri nakliye uçaklarına Orta Doğu’daki savaş bölgelerine giderken Shannon Havalimanında mola izni vermişti.

Coughlan’ın işaret ettiği gibi, İrlanda AB’nin dış ve askeri politikasında da aktif bir rol oynuyor. 1 Ekim 2024’te, o dönem Başbakan Yardımcısı (Tánaiste) ve Savunma Bakanı olan ve daha sonra Başbakanlık (Taoiseach) koltuğuna oturan Micheál Martin, Dublin’in Almanya tarafından başlatılan ancak tüm Avrupa’yı kapsayan bir hava savunma sistemi olan Avrupa Hava Kalkanı Girişimi’ne (ESSI) katılmayı düşündüğünü resmen kabul etti.

Bundan önce, Şubat 2024’te İrlanda hükümeti, NATO ile istihbarat dahil olmak üzere daha fazla bilgi alışverişine olanak tanıyan, Bireysel Uyarlanmış Ortaklık Programını (ITPP) imzalamıştı.

İrlanda hükümetinden bir üye, o dönemde İrlanda’nın örneğin NATO’nun siber savunma sistemlerine erişimi olduğunu doğrulamıştı.

İrlanda, Estonya’nın başkenti Tallinn’de bulunan NATO İşbirliği Siber Mükemmeliyet Merkezinde (NATO CCDCOE) “katkıda bulunan katılımcı” olarak yer alıyor.

Dublin ayrıca, NATO işbirliğinin İrlanda’nın kendi su altı altyapısını korumasına yardımcı olduğunu savunuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English
OSZAR »