Ortadoğu
Biden yönetimi giderayak Gazze vizyonunu açıkladı

Görevden ayrılmak üzere olan ABD Dışişleri Bakanı, Hamas’ın kaybettiği kadar üye kazandığını belirtti ve İsrail’in “sonrası planı”na Ramallah’ı dahil etmeme konusundaki ısrarını eleştirdi.
Görev süresinin sona ermesine bir hafta kala, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Joe Biden yönetiminin savaş sonrası Gazze’ye ilişkin vizyonunu açıkladı. Blinken, Gazze’nin yönetiminde Filistin Yönetimi’nin önemli bir rol üstlenmesi gerektiğini savundu. Ancak bu fikir, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun hükümeti tarafından şiddetle reddediliyor.
Atlantik Konseyi’nde savaşın pek çok yönüne ve Orta Doğu’nun genel durumuna değinen uzun bir konuşma yapan Blinken, özellikle İsrail’in Hamas’ın yerini alacak bir plan hazırlamayı reddetmesini eleştirdi. Blinken, 15 aylık savaşta Hamas’ın kaybettiği kadar savaşçı topladığını belirtti.
Blinken, görevden ayrılacak olan yönetimin, önerilen yol haritasını Başkan seçilen Donald Trump’ın ekibine devredeceğini ve bu ekibin, İsrail ile Hamas arasında bir ateşkes anlaşması sağlanması durumunda planı uygulamaya alabileceğini söyledi.
Gazze’nin geçici yönetimi için uluslararası iş birliği
Blinken, Filistin Yönetimi’nin uluslararası ortakları davet ederek Gazze’de geçici bir yönetim oluşturmasını ve bunun bankacılık, su, enerji, sağlık ve İsrail ile sivil koordinasyon gibi temel sektörlerden sorumlu olmasını önerdiğini belirtti. Uluslararası toplumun bu geçici yönetime finansman, teknik destek ve denetim sağlayacağını söyledi, ancak bu girişimi tam olarak kimin finanse edeceği konusunda ayrıntı vermedi.
Blinken, bu komitenin Gazze topluluklarıyla istişare edilerek oluşturulacağını ve Filistin Yönetimi ile Gazze’den temsilcileri içermesi gerektiğini söyledi. Komite, Gazze’nin yeniden inşa sürecini denetlemek üzere atanacak üst düzey bir BM yetkilisiyle yakın çalışacak. Bu geçici komite, mümkün olan en kısa sürede reformdan geçirilmiş bir Filistin Yönetimi ile değiştirilecek.
Güvenlik misyonu ve İsrail-Filistin ilişkileri
Geçici güvenlik misyonunun, ABD’nin müttefiki olan ülkelerden gelen askerlerle seçilmiş Filistinli personelden oluşacağını belirten Blinken, bu misyonun sınır güvenliği ve kaçakçılığın önlenmesinin yanı sıra insani yardımın güvence altına alınmasından da sorumlu olacağını söyledi.
Blinken, bazı ABD müttefiklerinin geçici misyona güvenlik güçleriyle katkıda bulunmaya hazır olduklarını ifade ettiklerini, ancak bu desteği İsrail’in iki devletli çözüme giden yolun bir parçası olarak Batı Şeria ve Gazze’nin reformdan geçirilmiş bir Filistin Yönetimi altında yeniden birleşmesine izin vermesi şartına bağladıklarını açıkladı ki bu, Netanyahu’nun defalarca reddettiği bir konu.
ABD’nin, Gazze için Filistin Yönetimi liderliğinde bir güvenlik gücü eğitme, donatma ve denetleme girişimi başlatmayı planladığını da belirtti. Bu güvenlik gücü, geçici güvenlik misyonunun görevlerini yavaş yavaş devralacak. Tüm bu çerçeveler, BM Güvenlik Konseyi kararında yer alacak.
Blinken’ın planına dair tartışmalar ve eleştiriler
Blinken’ın konuşması, Biden yönetimi içinde tartışmalara yol açtı. Bazıları, bu planın Netanyahu tarafından siyasi kazanç için kullanılabileceğini savundu. Diğerleri ise bunun rehinelerle ilgili müzakerelere zarar verebileceğini iddia etti. The Times of Israel’e konuşan bir ABD yetkilisi, bu planın bu şekilde açıklanmasının, Trump yönetiminin bunu benimseme olasılığını azalttığını söyledi. Yeni yönetim, genellikle önceki ekibin girişimlerini sürdürmekten kaçınmayı tercih ediyor.
Devam eden ateşkes ve rehine anlaşması müzakerelerine değinen Blinken, Amerikalı, Katarlı ve Mısırlı arabulucuların pazar günü İsrail ve Hamas’a nihai bir teklif sunduğunu belirtti. İsrail’in anlaşmayı kabul ettiğini ima ederek “Top artık Hamas’ın sahasında. Hamas kabul ederse anlaşma imzalanıp uygulanmaya hazır” dedi.
Konuşmasında “Ateşkes sağlayacağımıza inanıyorum” diye ekledi: “İster yönetimimizin kalan günlerinde, ister 20 Ocak’tan sonra varalım, anlaşma Başkan Biden’ın geçen Mayıs ayında ortaya koyduğu ve yönetimimizin dünyayı arkasında topladığı anlaşmanın şartlarını yakından takip edecektir.”
İsrail karşıtı protestolar
Blinken’ın konuşması, ilk 15 dakikada üç kez İsrail karşıtı protestocular tarafından kesildi. Protestocular, Blinken’ı “soykırımı kolaylaştırmakla” suçladı.
Bir protestocu, “Sonsuza kadar Kanlı Blinken olarak bilineceksin, soykırım sekreteri” diye bağırdı. Başka bir protestocu ise, “Sen bir savaş suçlususun” diyerek bağırdı.
Blinken sakinliğini koruyarak, bir protestocuya, “Görüşlerinize saygı duyuyorum. Lütfen benimkileri de paylaşmama izin verin” dedi.
Sürekli savaş için reçete
Blinken, İsrail’in Hamas yönetimine karşı uygulanabilir bir alternatif sunmamasını ve bu nedenle İsrail ordusunun Gazze’de daha önce temizlediği bölgelere tekrar dönmek zorunda kalmasını eleştirdi.
“İsrail hükümetine uzun zamandır Hamas’ın yalnızca askeri mücadele ile yenilemeyeceğini, açık bir alternatif, savaş sonrası plan ve Filistinliler için inandırıcı bir siyasi ufuk olmadan, Hamas’ın ya da benzer şekilde tehlikeli bir oluşumun yeniden büyüyeceğini söylüyoruz” dedi.
Blinken, “7 Ekim’den bu yana Gazze’nin kuzeyinde olan tam da bu. İsrail ne zaman askeri operasyonlarını tamamlayıp geri çekilse Hamas militanları yeniden toparlanıp ortaya çıkıyor çünkü boşluğu dolduracak başka bir şey yok. Gerçekten de Hamas’ın neredeyse kaybettiği kadar yeni militan devşirdiğini değerlendiriyoruz. Bu da isyan ve sürekli savaş için bir reçetedir” dedi.
Çatışmanın sonuçları ve iki devletli çözüm çağrısı
Blinken hem İsrail hükümetini hem de Filistin Yönetimini son birkaç yıldaki bazı politikaları nedeniyle eleştirdi.
Blinken, “İsrailliler, [Batı Şeria’nın] fiili ilhakını İsrail demokrasisine, itibarına ve güvenliğine bir maliyeti ve sonucu olmadan gerçekleştirebilecekleri efsanesini terk etmelidir” dedi.
“İsrail son on yılda hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde resmi yerleşim yerlerini genişletip arazileri kamulaştırırken, yasadışı karakollardaki eşi benzeri görülmemiş büyümeye göz yumuyor. Aşırılık yanlısı yerleşimcilerin Filistinli sivillere yönelik şiddet içeren saldırıları rekor seviyelere ulaştı” diye yakındı.
Blinken, İsrail’in Filistin Yönetimi’nin Gazze’de bir yer edinmesine izin vermeyi ve Filistin devletinin kurulması için zamana bağlı, koşullara dayalı bir yaklaşımı kabul etmeyi reddetmesinin, diğer uluslararası aktörlerin İsrail’in Gazze’nin yeniden inşasına yardım etme çağrısını kabul etmesini engellediğini söyledi.
Blinken, İsrail’in Filistinlileri ulusal haklardan yoksun bir “yok sayılan halk” olarak görmeye devam edemeyeceğini savundu. “Yedi milyon İsrailli Yahudi ve yaklaşık beş milyon Filistinli aynı topraklarda kök salmış durumda. Hiçbiri bir yere gitmiyor” dedi.
İsrail hükümetine, Filistinlilerle nasıl bir ilişki istediğine karar vermesi gerektiğini söyledi. Blinken, uluslararası toplumun savunduğu iki devletli çözümün, Hamas’ın hedeflerine ters düştüğünü ve örgütün 7 Ekim saldırısının bu çözümü baltalamayı amaçladığını iddia etti.
Buna karşın, Blinken Filistin Yönetimi’nin reformlar gerçekleştirme konusunda başarısız olduğunu ve bu durumun İsrail’in Ramallah’ı meşru bir ortak olarak görmesini zorlaştırdığını ifade etti. Özellikle Filistin Yönetimi’nin yolsuzlukları kontrol altına alamamasını ve halk desteğini artıracak bir liderlik sergileyememesini eleştirdi.
Gazze’deki savaşın tehlikeli yankılarına değinen Blinken, “İnsanlar ne kadar çok acı çekerse, karşı tarafın acılarına o kadar az empati duyuyor” dedi.
Blinken “Arap ve Müslüman dünyasının büyük bir çoğunluğu, 7 Ekim’in hiç yaşanmadığına ya da eğer yaşandıysa bunun İsrail’in askeri birliklerine yönelik meşru bir saldırı olduğuna inanıyor. İsrail’de ise Gazze’deki koşullar ve oradaki insanların her gün neler yaşadığı hakkında neredeyse hiç haber yapılmıyor. Bu insanlıktan çıkma süreci, çatışmanın en büyük trajedilerinden biridir” diye devam etti.
Blinken, ABD’nin İsrail ve Filistin arasındaki çatışmanın çözümü için iki tarafla da çalışmaya devam edeceğini, ancak bunun yalnızca tarafların kendilerinin de çözüme inanması durumunda mümkün olacağını söyledi. “Filistin halkının haklarını ve haysiyetini tanımayan bir çözüm sürdürülebilir olmayacaktır” dedi.
Blinken, konuşmasını uluslararası toplumun ve bölge aktörlerinin birlikte çalışması gerektiğini vurgulayarak sonlandırdı, “Savaşın son bulması yalnızca bir başlangıç. Gerçek barış, çok daha derin bir çaba ve karşılıklı anlayış gerektirir” dedi.
Diplomasi
İsrail’den Macron’a ‘Yahudi devletine karşı Haçlı Seferi’ suçlaması

Tel Aviv yönetimi, Filistin devletini tanımanın ahlaki sorumluluk olduğunu söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’a İsrail’e karşı “Yahudi devletine karşı Haçlı Seferi düzenleme” suçlaması yöneltti.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, resmi ziyaret için gittiği Singapur’da, İsrail-Filistin çatışmasıyla ilgili konuştu.
Filistin devletinin tanınmasının ahlaki bir görev ve siyasi bir gereklilik olduğunu vurgulayan Macron, bu tanımanın gerçekleşmesi için yerine getirilmesini beklediği koşullardan bahsetti. Macron bu bağlamda, Filistin devletinin İsrail’i ve bu ülkenin güven içinde yaşama hakkını tanıması, Hamas’ın silahsızlanması, Hamas’ın Filistin yönetimine katılmaması ve esirlerin serbest bırakılması gibi koşulları anlattı.
İsrail’in gelecek saat ve günler içinde Gazze Şeridi’ndeki insani duruma uygun bir çözüm sunmaması halinde Macron, bu ülkeye karşı daha sert bir ortak tutum sergilenmesi gerektiğini vurguladı.
Macron, böyle bir durumda Avrupa Birliği’nin (AB) kendi kurallarına uyması, insan haklarına saygıyı ön koşul sayan süreçleri sona erdirmesi ve yaptırım uygulaması gerekeceğini belirtti, “Ancak İsrail’in tutumunu değiştireceğine ve sonunda insani bir çözüm olacağına dair umudum var” dedi.
“Onlar kağıt üzerinde biz sahada…”
Macron’a ilk tepki İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz’tan geldi. Katz, işgal altındaki Batı Şeria’da 22 yeni yerleşim biriminin onaylanmasının Macron’a mesaj olduğunu söyledi.
Batı Şeria’da gasp edilen Filistin toprakları üzerinde inşasına onay verilen 22 yeni yasa dışı yerleşim biriminden biri olan Sa-Nur’a giden Katz, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bu (22 yasa dışı yerleşimin inşasına onay verilmesi) Macron ve arkadaşlarına açık bir mesaj. Onlar, Filistin’i kağıt üzerinde tanıyacak ve biz sahada Yahudi İsrail devletini kuracağız. O kâğıt (Filistin’i tanıma kararı) tarihin çöp kutusuna atılacak” ifadelerini kullandı.
Haçlı Seferi suçlaması
İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın, X hesabından yapılan açıklamada ise Macron’un İsrail’in Gazze’de neden olduğu insani felakete ilişkin söylediklerinin gerçeği yansıtmadığı iddia edildi.
Macron’u “Yahudi devleti İsrail’e karşı Haçlı Seferi düzenlemekle” suçlayan Bakanlık, Gazze’de ablukanın olmadığını, İsrail’in yardım girişini kolaylaştırdığını ileri sürdü.
Açıklamada, ABD-İsrail güdümündeki Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın faaliyetleri övüldü ve 900 tır yardımın Gazze’ye giriş yaptığı söylendi. Bununla birlikte, Birleşmiş Milletler’e (BM) ait tırlardaki yardımların beklediğini belirten Bakanlık böylece bu yardımların dağıtılmadığını kabul etti.
Fransa’nın Hamas’a baskı uygulaması gerektiği buna karşın Macron’un Filistin devletinin kurulması için çaba sarf ettiği ve “bu devletin milli gününün ise 7 Ekim olacağı” ileri sürüldü.
Dışişleri de ilhakla tehdit etmişti
İsrail kabinesi, Batı Şeria’da gasp edilen Filistin toprakları üzerinde 22 yeni yasa dışı yerleşim biriminin kurulmasına onay vermişti.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar da aralarında Fransa ve İngiltere’nin de bulunduğu ülkelerin Filistin’i tanıması halinde Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşim birimleri ile Ürdün Vadisi’ni tek taraflı ilhak edebilecekleri tehdidinde bulunmuştu.
İsrail’in işgali altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te gasbedilen Filistin toprakları üzerinde 250’ye yakın yasa dışı yerleşim birimi bulunuyor.
Filistin kentlerini hatta köylerini bile birbirinden ayrılan bu yasa dışı yerleşim birimleri, bölgedeki işgali daha da derinleştiriyor.
Bu yasa dışı yerleşim birimlerindeki Filistin topraklarını gasp eden İsrailliler, Batı Şeria’da sık sık Filistinlilerin köylerine saldırıyor, evleri, araçların yanı sıra tarım arazilerini ateşe veriyor, zeytin ağaçlarını kesiyor.
Yasa dışı saldırıları nedeniyle Batı Şeria’da işgalin boyunduruğu altındaki Filistinlilerin hayatı daha da güç hale geliyor.
Ortadoğu
ABD’nin, İsrail ile İran konusundaki işbirliğini askıya aldığı iddiası

ABD Başkanı Donald Trump’ın, İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırının, Tahran yönetimi ile devam eden görüşmeleri olumsuz etkileyeceği endişesiyle ABD’nin İsrail ile İran konusundaki askeri koordinasyonun durdurulması talimatını verdiği iddia edildi.
İsrail’in Kanal 12 televizyonunun haberine göre, Trump’ın yakın zamanda telefonda görüştüğü “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu İran’ın nükleer tesislerine tek taraflı saldırı düzenlememesi konusunda açık bir dille” uyardığı öne sürüldü.
Trump’ın Netanyahu’ya şu an İran’ın nükleer tesislerine saldırmanın zamanlamasının “uygunsuz” olduğunu belirterek bu yönde bir saldırının “İsrail’in güvenlik çıkarlarına da hizmet eden (İran ile) güçlü bir nükleer anlaşmaya varma şansını zedeleyebileceğini” söylediği kaydedildi.
ABD Başkanı Trump’ın, ABD ordusuna, İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırılarla ilgili olarak İsrail ile her türlü askeri işbirliğinin dondurulması talimatını verdiği belirtildi.
İsrail’in başta füze savunma sistemleri olmak üzere ABD’nin askeri işbirliğine ciddi ihtiyaç duyduğu kaydedilen haberde, İran’ın nükleer tesislerine saldırı meselesinde askeri işbirliğinin dondurulmasının İsrail’in tek taraflı bir çatışmaya girişmesini son derece “riskli hale getirdiği” aktarıldı.
Trump ile Netanyahu arasındaki son telefon görüşmesinin, İran konusunda “temel anlaşmazlıklarla dolu olduğu” bildirildi.
Görüşmede Trump’ın diplomatik çözüme bağlılığını belirterek İran ile İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarını da karşılayan “iyi bir anlaşmaya” ulaşılabileceğine inandığını söylediği bilgisi paylaşıldı.
Umman’ın aracılığıyla ABD ile İran arasında nükleer anlaşmaya varılması için müzakereler yürütülüyor. Müzakerelerin 5. turu 23 Mayıs’ta İtalya’nın başkenti Roma’da yapılmıştı.
Trump, 26 Mayıs’taki açıklamasında, İran ile nükleer müzakerelerde “önemli ilerleme” kaydedildiğini belirterek kısa süre içinde görüşmelerden olumlu haberler gelebileceğini söylemişti.
ABD Başkanı dün yaptığı açıklamada da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya “İran’la nükleer müzakereleri bozabilecek karşı adımlar atmaması” konusunda uyarıda bulunduğunu ifade etmişti.
WSJ: İsrail, ABD’nin olası tavizinden endişeli
Öte yandan Wall Street Journal’ın (WSJ) haberine göre, İsrail, ABD’nin nükleer müzakerelerde kendi açısından “kırmızı çizgi” olarak gördüğü bazı temel maddelerden taviz verebileceği endişesini taşıyor. Bu maddelerden en önemlisi, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurma şartı.
İsrailli yetkililer, ABD’nin bu talebi geri çekerek daha sınırlı ve kapsamı dar bir anlaşmaya razı olmasından endişe ediyor.
Başbakan Netanyahu, daha önce defalarca, “kötü bir anlaşma, hiç anlaşma olmamasından daha kötüdür” uyarısında bulunmuştu. Ancak WSJ’nin İsrailli güvenlik uzmanlarına dayandırdığı analizlere göre, İsrail’in ABD desteği olmadan tek taraflı bir askeri operasyon başlatması da oldukça zor görünüyor.
İki ülkenin yeni bir nükleer anlaşmaya nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda tam anlamıyla uzlaşamadığını belirten ismi açıklanmayan üst düzey bir ABD’li yetkili, “Bu konuda İsrail ile bazı görüş ayrılıklarımız var” dedi.
Ancak aynı yetkili, İran’ın anlaşma yapmayı reddetmesi halinde ABD’nin ileride İsrail’in olası bir askeri müdahalesine destek verebileceğinin sinyallerini de verdi: “Eğer [İran] bir anlaşma istemiyorsa, o zaman biz de [İsrail’in adımını] destekleyebiliriz.”
Ortadoğu
Suudi Arabistan’dan İran’a nükleer anlaşma uyarısı

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman’ın geçen ay Tahran’daki temaslarında İranlı yetkililere, ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşma teklifini ciddiye almaları gerektiği uyarısında bulunduğu iddia edildi. Suudi ve İranlı kaynaklara göre, bu teklifin kabul edilmesi, İsrail ile olası bir savaşın önüne geçmenin tek yolu olabilir.
Reuters’ta yer alan habere göre Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz, bölgedeki istikrarsızlığın derinleşmesinden endişe duyarak oğlu Prens Halid’i, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e bir uyarı mesajı iletmek üzere Tahran’a gönderdi. Bu ziyaret, Suudi Arabistan’dan İran’a son 20 yılda yapılan en üst düzey resmi temas olarak kayda geçti.
17 Nisan’da Tahran’daki cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde gerçekleşen toplantıya, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi de katıldı.
Trump’ın nükleer anlaşma için sabrı olmadığı mesajını iletti
Prens Halid’in ziyareti basında yer alsa da Kral Selman’ın gizli mesajının içeriği daha önce ortaya çıkmamıştı. Dört farklı kaynağa göre Trump’ın ilk döneminde Washington büyükelçiliği yapan Prens Halid, İranlı yetkililere Trump’ın uzun süren müzakerelere sabrı olmadığını açıkça iletti.
Bu mesajın iletilmesinden yaklaşık bir hafta önce ABD Başkanı, İran ile nükleer anlaşma için müzakerelerin başladığını sürpriz şekilde açıklamıştı. Bu açıklamayı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Washington ziyareti sırasında yaptı. Netanyahu, nükleer tesislere saldırılar için destek arıyordu.
“Diplomasi penceresi daralıyor”
Tahran’daki toplantıda Prens Halid, Trump yönetiminin hızlıca bir anlaşmaya varmak istediğini, bu fırsatın kısa sürede kapanabileceğini söyledi. Körfez kaynaklarına göre, Suudi bakan, ABD ile anlaşmaya varmanın, görüşmelerin çökmesi durumunda İsrail’in askeri saldırısıyla karşı karşıya kalmaktan daha iyi bir seçenek olduğunu ifade etti.
Zaten Gazze ve Lübnan’daki son çatışmalarla yıpranan bölgenin, yeni bir gerilim dalgasını kaldıramayacağını belirten Prens Halid, hem Suudi Arabistan’ın hem de komşu ülkelerin ekonomik hedeflerinin tehlikeye gireceğini vurguladı.
Tahran: Anlaşmaya istekliyiz ama uranyum zenginleştirmeden vazgeçmeyiz
Toplantıda İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın, Batı yaptırımlarının kaldırılmasıyla ekonomik baskının hafifletilmesini sağlayacak bir nükleer anlaşmaya sıcak baktığını söylediği aktarıldı. Ancak İranlı yetkililer, Trump yönetiminin öngörülemez tutumundan rahatsız olduklarını ve uranyum zenginleştirme konusunda tam bir taviz vermeye hazır olmadıklarını belirtti.
Trump, daha önce diplomasi başarısız olursa askeri güç kullanma tehdidinde bulunmuştu. İran ise, sivil amaçlı nükleer faaliyetlerini tamamen sona erdirmesini içeren talepleri reddediyor.
Reuters, İran’ın ABD’nin dondurulmuş varlıklarını serbest bırakması ve sivil amaçlı uranyum zenginleştirme hakkını tanıması halinde uranyum zenginleştirme faaliyetlerini geçici süre dondurmayı değerlendirebileceğini ileri sürmüştü. Ancak İran Dışişleri Bakanlığı bu iddiayı yalanladı.
Suudi Arabistan, ABD’ye İran’a saldırı için üs vermeyecek
Kaynaklara göre Prens Halid, İranlı yetkililere, Riyad’ın bölgesel tansiyonu artıracak her türlü eylemden kaçınmalarını beklediğini iletti. Ayrıca, Trump’ın Biden ve Obama’ya kıyasla çok daha sert karşılık verebileceğini de vurguladı.
Bununla birlikte Prens Halid, olası bir askeri müdahale durumunda Suudi topraklarının veya hava sahasının ABD ya da İsrail tarafından kullanılmasına izin verilmeyeceği garantisini verdi.
Trump: Anlaşma yapın, yoksa sonuçlarına katlanırsınız
Beyaz Saray, Suudi uyarısından haberdar olup olmadığını doğrudan yanıtlamasa da Sözcü Karoline Leavitt, “Başkan Trump çok net konuştu: Anlaşma yapın, yoksa ciddi sonuçlarla yüzleşirsiniz. Ve dünya onu ciddiye alıyor” dedi.
Trump, çarşamba günü yaptığı açıklamada, geçen hafta Netanyahu’yu nükleer görüşmeleri bozacak adımlardan kaçınması konusunda uyardığını ve “Taraflar artık çözüme çok yakın” dediğini belirtti.
İran’ın bölgesel etkisi geriliyor
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın kardeşi olan Prens Halid’in ziyareti, Suudi Arabistan ile İran arasında 2023 yılında Çin arabuluculuğunda sağlanan normalleşme sonrası ilk üst düzey temas oldu. Bu süreç, iki ülke arasındaki onlarca yıllık düşmanlığı yumuşatmıştı.
Ancak son dönemde İran’ın bölgedeki etkisi, İsrail’in Gazze’de Hamas’a, Lübnan’da Hizbullah’a ve Suriye’de Beşar Esad yönetimine karşı düzenlediği saldırılarla ciddi ölçüde sarsıldı. Batı yaptırımları da İran’ın petrole dayalı ekonomisini derin şekilde etkiledi.
Carnegie Orta Doğu Merkezi’nden İran uzmanı Mohanad Hage Ali’ye göre, Tahran’ın zayıflığının Suudi Arabistan’a diplomatik nüfuzunu kullanma ve bölgesel bir çatışmayı önleme fırsatı verdiğini söyledi.
Ali Reuters’a verdiği demeçte, “Savaş ve İran ile çatışmanın kendileri, ekonomik vizyonları ve hedefleri üzerinde olumsuz etkileri olacağı için savaşı önlemek istiyorlar” dedi.
-
Dünya Basını6 gün önce
Çin’de üretilen güneş panelleri ve bataryalar neden bu kadar ucuz?
-
Amerika1 hafta önce
İki İsrail elçiliği çalışanını öldüren Elias Rodriguez manifesto yazmış
-
Görüş1 hafta önce
Çin-Afrika enerji işbirliği: Kurak bölgelerin temiz enerji vahalarına dönüşümü
-
Dünya Basını2 hafta önce
Fas, Batı Afrika’da imparatorluk inşa ediyor
-
Ortadoğu2 hafta önce
Robert Ford: Ahmed Şara ile 2023’te İdlib’de görüştüm
-
Görüş2 hafta önce
Trump’ın Orta Doğu’daki ‘hasat turu’ dolu dolu sona erdi
-
Görüş2 hafta önce
İspanya’dan Türkiye’ye bakmak
-
Dünya Basını2 hafta önce
Dani Rodrik: Merkantilizm o kadar da kötü değil ama Trump’ınki en kötüsü