Ortadoğu
Direniş Ekseni’ne saldırı: İsrail’in İran’a karşı gerilimi tırmandırmasının Filistin ve Gazze’ye etkileri

Khaled al-Yamani, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Lübnan yöneticisi
Bölgedeki olaylar, İran İslam Cumhuriyeti ile Siyonist varlık arasında, Amerika’nın bariz suç ortaklığı altında yaşanan doğrudan çatışmanın öncülüğünde, sanki yeni bir siyasi ve güvenlik depreminin eşiğindeymişiz gibi hız kazanıyor. Askeri ve güvenlik temelli gibi görünse de bu çatışma, özünde Tahran’dan Gazze’ye uzanan direniş projesinin tamamını hedef alan büyük bir savaştır.
Son gerilim: ‘İsrail’in güvenliği’ adı altında saldırgan manevralar
Siyonist varlık, İran topraklarının derinliklerindeki askeri noktaları hedef alan hava saldırısı başlattı. İran’ın nükleer ve füze programlarıyla ilgili bayatlamış bahanelerle İsrail, saldırılarını sadece Tahran’a değil, aynı zamanda Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen’deki müttefiklerine karşı da sürdürüyor.
Ancak olan biten, Batı medyasının iddia ettiği gibi sadece “önleyici saldırılar” değil, bu, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in, İran ve müttefiklerinin yıllar süren stratejik sabır ve askeri gelişimle kurduğu caydırıcılık dengesini kırmak amacıyla Direniş Eksenine karşı yürüttüğü uzun soluklu savaşın devamıdır.
Amerika ve İsrail: Sahte sloganların ardındaki tek hedef
Bu gerilim, Amerika’nın doğrudan yönlendirmesinden ayrı düşünülemez. Biden yönetimi, gerilimi düşürmeyi arzuladığını iddia etse de, pratikte bu saldırganlığa tam siyasi, askeri ve istihbari kılıf sağlıyor.
Amaç net: Direniş Eksenini dağıtmak ve İran’ı, başta Filistinli direniş grupları olmak üzere müttefiklerini destekleme yeteneğinden mahrum bırakmak.
ABD yönetimi, İran’ın gücünün sadece nükleer programında değil, Lübnan’dan Irak’a ve Filistin’e kadar bölgesel denklemdeki varlığında yattığını biliyor. Dolayısıyla İran’ı vurmak, Kudüs Ekseninin bel kemiğini kırmak anlamına geliyor.
Gazze ve Filistin’in bununla ne ilgisi var?
İran’a yönelik her saldırı, aynı zamanda Gazze’ye yönelik bir saldırıdır. Tahran’da planlananlar, anında Han Yunus’un sokaklarına ve Cibaliya mülteci kampına yansır. Aksa Tufanı savaşında İsrail ordusunu bunaltan füzeler, İran’ın on yıllardır birikmiş desteği olmasaydı direnişe ulaşamazdı.
Şimdi Siyonist varlık, Amerikan desteğiyle Filistin’in yaşam damarını kesmeye ve İran’ın direniş için silah, bilgi veya eğitim alanlarında kurduğu destek ağını yok etmeye çalışıyor.
Dolayısıyla İran’ı vurmak, Gazze’ye yönelik süregelen saldırganlıktan ayrı değil, bunun doğrudan bir uzantısı ve Filistin halkının dayanma ve direnme gücünü zayıflatmayı amaçlayan boğucu kuşatmanın bir parçası.
Direniş Ekseni: Cephelerin birliği ve ortak kader
Direniş Ekseni’nin Kudüs’ün Kılıcı ve ardından Aksa Tufanı savaşlarından sonra dayattığı yeni denklem, düşman için bir kâbusa dönüştü: cephelerin birliği. Artık ne Gazze yalnız, ne güney banliyöleri yalnız, ne de Sanaa yalnız.
Bu nedenle Siyonist varlık, bildiğimiz anlamda İsrail’in sonunu getirebilecek tam ölçekli bir çatışma patlak vermeden önce merkeze, yani İran’a darbe vurarak ortaya çıkabilecek birleşik cepheyi önlemeye çalışıyor.
Sonuç: Savaş devam ediyor ve kalbinde Filistin var
Bu mücadelenin tarihinde çok önemli bir dönüm noktasındayız. Düşman, Direniş Eksenini stratejik merkezinde felç etmeye ve çatışmayı bir varoluş mücadelesine dönüştürmeye çalışıyor. Fakat Eksen bugün her zamankinden daha güçlü.
Yaralarına rağmen Gazze, bu çatışmanın kalbinde yer almaya devam ediyor. Bu savaş sadece İran topraklarında veya Lübnan ile Suriye semalarında değil, nehirden denize tüm Filistin’in geleceği için veriliyor.
Bu nedenle, dünyadaki tüm özgür halkların ve dürüst gazetecilerin görevi gerçeği söylemektir.
Eğer İsrail, İran İslam Cumhuriyeti ile mevcut çatışmasından galip çıkarsa, bu zaferin sonuçları sadece Tahran veya Direniş Ekseni ile sınırlı kalmayacaktır. Aksine, bu sonuçlar tüm bölgesel güç dengesini etkileyecek ve Türkiye’nin rolü bu değişimin merkezinde yer alacaktır.
İsrail’in zaferi, fiilen onun Orta Doğu’da ABD tarafından tam desteklenen, karşı konulamaz askeri güç olarak egemenliğini pekiştirecektir. Bu durum, özellikle de hâlâ bir dereceye kadar bağımsız karar alma mekanizmasını sürdüren bölgesel güçlere karşı yeni siyasi müdahale ve baskı döneminin kapısını aralayacaktır ki bunların başında Türkiye geliyor.
Doğu ile Batı arasında bağımsız ve dengeli bir rol sürdürmeye çalışan ve çıkarları Rusya, İran ve Orta Asya ülkeleriyle iç içe geçmiş olan Türkiye, kendini İsrail ve Amerika’nın şartlarına göre yeniden konumlandırması için artan baskı altında bulacaktır. Kendisini iki seçenekle (ya yeni bölgesel denkleme boyun eğmek ya da istenmeyen siyasi —ve muhtemelen güvenlik— çatışmasına girmek) karşı karşıya bulabilir.
Bu açıdan bakıldığında, bugün Tahran’da olanlar, yarın Ankara’da olabileceklerden bağımsız değildir. Eğer İran bağımsız bir bölgesel güç olarak düşerse, sıradaki Türkiye olabilir.
İran’a yönelik saldırı, Filistin’e yönelik bir saldırıdır. Tahran’ı savunmak, Kudüs’ü savunmaktır.
Bu savaşın sadece Filistin davası ve Siyonist-Amerikan hegemonyasına karşı Direniş Ekseni için stratejik etkileri olmakla kalmıyor, aynı zamanda sonuçları tüm bölgeye yayılacak ve özellikle Türkiye, İran ve Mısır gibi büyük bölgesel güçleri etkileyecektir.
Eğer İran bu çatışmada dimdik ayakta kalır ve galip gelirse, bu durum söz konusu ülkelerin Siyonist kibrine ve tahakkümüne karşı direnişteki rolünü güçlendirecektir. Hatta böyle bir zaferin bölgedeki Siyonist hegemonyaya son verebileceği ve bunun sonucunda Amerikan nüfuzunu da zayıflatacağı söylenebilir.
Bu durum, bölge halklarını savaşan mezheplere ve kimliklere bölerek onları tebaa haline getirmeye çalışan ABD kontrolünden bu ülkelerin daha bağımsız ve uzak hale gelmesini sağlayacaktır. Dolayısıyla bu ülkeler arasındaki dayanışma, bu kritik anda zaferin temel unsurlarından biridir ve Siyonist-Amerikan tahakkümünden kurtuluşun potansiyel bir başlangıcıdır.
Ortadoğu
Yeni Suriye yönetimi ilk küresel SWIFT transferini gerçekleştirdi

Suriye Merkez Bankası Başkanı perşembe günü yaptığı açıklamada, Suriye’nin 14 yıldır süren savaşın patlak vermesinden bu yana SWIFT sistemi üzerinden ilk uluslararası banka işlemini gerçekleştirdiğini söyledi. Bu, Suriye’nin küresel finans sistemine yeniden entegre olma çabalarında önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
Merkez Bankası Başkanı Abdelkader Husriyeh, Şam’da Reuters’a verdiği demeçte, pazar günü bir Suriye bankasından bir İtalyan bankasına doğrudan ticari işlem gerçekleştirildiğini ve ABD bankalarıyla işlemlerin birkaç hafta içinde başlayabileceğini söyledi.
“Artık bu tür işlemlerin önü açıldı” diye ekledi.
Suriye bankaları, Beşar Esad hükümetine karşı olan Batılı ülkelerin 2011’de Suriye Merkez Bankası da dahil olmak üzere yaptırımlar uygulamasıyla dünyadan büyük ölçüde koparılmıştu.
Geçen yıl, Batı tarafından terör örgütü olarak tanınan HTŞ’nin Esad yönetimini devirmesiyle Avrupa ve ABD, HTŞ nezdinde yeniden Suriye ile ilişkiler geliştirmeye başladı. Bu adımların doruk noktası, mayıs ayında geçici cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile ABD Başkanı Donald Trump’ın Riyad’da bir araya gelmesiyle oldu.
ABD daha sonra yaptırımlarını önemli ölçüde hafifletti ve Kongre’de bazı milletvekilleri yaptırımların tamamen kaldırılması için baskı yapıyor. Avrupa da ekonomik yaptırım rejiminin sona erdiğini açıkladı.
Merkez Bankası Başkanı Husriyeh, çarşamba günü Suriye bankaları, birkaç ABD bankası ve Washington’un Suriye özel temsilcisi Thomas Barrack’ın da aralarında bulunduğu ABD’li yetkililerin katıldığı üst düzey bir sanal toplantıya başkanlık etti.
Toplantının amacı, Suriye’nin bankacılık sisteminin küresel finans sistemine yeniden bağlanmasını hızlandırmaktı ve Husriyeh, ABD bankalarına muhabir bankacılık ilişkilerini yeniden kurmaları için resmi davet gönderdi.
Husriyeh, Reuters’a verdiği demeçte, “İki net hedefimiz var: ABD bankalarının Suriye’de temsilcilik ofisleri açması ve Suriye ile ABD bankaları arasındaki işlemlerin yeniden başlaması. İkincisinin birkaç hafta içinde gerçekleşebileceğini düşünüyorum” dedi.
Çarşamba günkü konferansa davet edilen bankalar arasında JP Morgan, Morgan Stanley ve Citibank da vardı, ancak kimlerin katıldığı hemen belli olmadı.
Ortadoğu
Arak nükleer tesisi vuruldu, İran füze yağdırdı

İsrail’in dün geceki saldırılarının hedefinde Arak nükleer tesisi de vardı. İran’ın misillemesi sert oldu. Tel Aviv ve Beerşeva’ya ateşlenen füzelerin hedefinde İsrail ordusunun komuta ve istihbarat karargahı vardı. Netanyahu İran’a yönelik saldırıların saldırıların artırılması talimatını verdi.
İsrail ile İran arasında bir haftadır tırmanan gerilim, perşembe sabahı karşılıklı saldırılarla yeni bir boyuta taşındı. İsrail ordusu, İran’ın Arak nükleer tesisi dahil bir dizi hedefe yönelik hava saldırısı düzenlediğini açıkladı. İran, misilleme olarak Tel Aviv ve güneydeki Beerşeva başta olmak üzere çeşitli bölgelere 30’a yakın füze fırlattı.
İsrail ordusu dün gece İran’ın Arak Ağır Su Nükleer Tesisi’ne (Şehid Handab Araştırma Reaktörü) saldırıda bulunduğunu açıkladı. Askerî yetkililer, bu tesiste nükleer silah geliştirmeyi hızlandıracak ekipman bulunduğunu ileri sürdü.
İran Atom Enerjisi Kurumu Bilgilendirme Merkezi tarafından yapılan yazılı açıklamada ise “Saldırıda can kaybı ya da yaralanma olmadı. Önceden alınmış güvenlik önlemleri sayesinde, tesis çevresindeki bölge halkı açısından da hiçbir risk veya zarar söz konusu değil” dendi. İran devlet televizyonu da tesiste nükleer sızıntı olmadığını bildirdi.
Sabahın ilk ışıklarında misilleme
İran’ın bu saldırılara misillemesi sabah saatlerinde geldi. İran’dan ateşlenen 20’den fazla füzenin başkent Tel Aviv çevresinde ve güneydeki Necef’te bazı noktalara doğrudan isabet etti.
İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesi, hava savunma sistemlerinin İran’dan fırlatılan füzeleri önlemeye çalıştığını kaydetti.
Haberde, İran’dan İsrail’e 20’den fazla füze fırlatıldığı, füzelerin ülkenin merkezinde ve güneyinde en az 4 noktayı vurduğu belirtildi.
Merkezde başkent Tel Aviv, Ramat Gan ve Holon, güneyde ise Birüssebi (Berşeva) kentlerinde füzelerin bazı binalara doğrudan isabet ettiği, Birüssebi’yi hedef alan füzenin Soroka Hastanesine düştüğü ileri sürüldü.
İsrail acil yardım servisi Kızıl Davut Yıldızı, saat 07.10 sıralarında düzenlenen saldırılarda isabet ihbarları aldıklarını ve bölgelere ulaştıklarını belirtti.
Kızıl Davut Yıldızından yapılan yazılı açıklamada, İran’ın füzelerle sabah düzenlediği misilleme saldırısında 3’ü ağır 65 kişinin yaralandığı aktarıldı.
Açıklamada, yaralılardan ikisinin durumunun orta derecede olduğu, diğerlerinin de şarapnel veya patlamanın etkisiyle ya da sığınaklara giderken yaralandığı ifade edildi.
Öte yandan İsrail ordusu, sabahki misillemede İran’ın 30 civarında füze attığının tahmin edildiğini kaydetti.
İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, güneydeki Beerşeva kentinde bulunan Soroka Hastanesi’ne İran füzelerinin isabet ettiği ileri sürüldü. Soroka Hastanesi’nde Gazze’de yaralanan İsrail askerlerinin tedavi edildiği biliniyor.
İran Devrim Muhafızları Ordusuna yakın yarı resmi Tesnim Haber Ajansında yayımlanan habere göre ise İran’ın bu sabahki misilleme saldırısında İsrail ordusunun komuta ve istihbarat karargâhı hedef alındı.
İsrail medyasında söz konusu yerin “hastane” olarak gösterilmeye çalışıldığı savunulan haberde, hedef alınan yerin hastane yanındaki İsrail Savunma Kuvvetleri’nin komuta ve istihbarat (IDF C4i) karargâhı ve Gav-Yam Teknoloji Parkı’ndaki bir ordu istihbarat kampı olduğu kaydedildi.
Haberde, vurulan yapılarda İsrail ordusuna ait binlerce askeri güç, dijital komuta sistemleri, siber operasyon sistemleri olduğu belirtildi.
Öte yandan Lübnan’dan yayın yapan El Mayadin’e göre saldırısı sonrası iki askeri üssün arasında bulunan Soroka Hastanesi şüpheli tehlikeli madde sızıntısı nedeniyle tahliye edildi.
Netanyahu’dan “saldırıları artırma” talimatı
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, İran’ın bu sabahki misillemesinden sonra İsrail ordusuna İran’a yönelik saldırıların artırılması talimatını verdi. Yazılı açıklama yapan Netanyahu, İranlı yetkililerin “bedel ödeyeceği” tehdidinde bulundu.
Savunma Bakanı Yisrael Katz da sosyal medya hesabından İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in bu sabahki misillemenin “bedelini ödeyeceğini” ileri sürdü.
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, cumadan bu yana ilk kez televizyonda yayınlanan konuşmasında Trump’ın “İran’ın teslim olması” çağrısına meydan okudu. “Herhangi bir ABD askeri müdahalesi kesinlikle geri döndürülemez hasar yaratacak” dedi ve ekledi: “İran halkı teslim olmayacak.”
İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Abdurrahim Musevi de İran’ın misillemesi sürerken Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri’ne ait füze üssünü ziyaret etti.
Musevi, “Siyonist işgalci rejime ait her türlü hedefe durmaksızın saldırılarımızı sürdüreceğiz. Önümüzde hiçbir engel görmüyoruz” dedi.
Ortadoğu
WSJ’nin iddiası: Trump, İran’a saldırı planını onayladı

The Wall Street Journal’ın haberine göre, ABD Başkanı Donald Trump, Tahran’ı nükleer programından vazgeçmeye zorlamak amacıyla İran’a yönelik bir saldırı planını özel olarak onayladı. Trump nihai emri henüz vermezken, İran lideri Hamaney olası bir müdahalenin ABD için ‘telafisi imkansız hasarla’ sonuçlanacağı uyarısında bulundu.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, Tahran yönetimini nükleer programından vazgeçmeye zorlamak amacıyla İran’a yönelik bir saldırı planını özel olarak onayladığı öne sürüldü.
The Wall Street Journal‘ın (WSJ) konuya aşina üç kaynağa dayandırdığı haberine göre Trump, ABD’nin bir savaşa sürüklenme riskinin İran’ı nükleer silah konusundaki talepleri yerine getirmeye zorlayacağını umuyor.
Ancak Trump’ın, Tahran’ın nükleer programından vazgeçmesi ihtimaline karşı saldırı için nihai emri henüz vermediği belirtildi.
‘Nihai kararı son saniyede alırım’
Beyaz Saray Durum Odası’nda askeri komuta kademesiyle yaptığı görüşmenin ardından gazetecilere konuşan Trump, askeri bir çözümü dışlamadığını belirtti.
Trump, “Nihai kararı, verilmesi gereken andan bir saniye önce almayı seviyorum çünkü her şey değişir, özellikle de savaş sırasında,” dedi.
Trump sözlerine şöyle devam etti:
“Ben de müdahale etmek istemiyorum ama 20 yıldır, belki de daha uzun süredir İran’ın nükleer silahı olamayacağını söylüyorum. Bunu uzun zamandır söylüyorum ve bence onu elde etmelerine birkaç hafta kalmıştı.”
ABD Başkanı’nın geçtiğimiz günlerde İran’dan koşulsuz teslimiyet talep ettiği de biliniyor.
Hamaney’den ‘telafisi imkansız hasar’ uyarısı
İran’ın dini lideri Ali Hamaney ise dün olası bir askeri müdahaleye sert tepki gösterdi. Hamaney, “ABD’nin herhangi bir askeri müdahalesi, şüphesiz onlar için telafisi imkansız bir hasarla sonuçlanacaktır,” ifadeleriyle tehditte bulundu.
Tahran’ın kimsenin “diktasına” boyun eğmeyeceğini vurgulayan Hamaney, hem “dayatılan savaşa” hem de “dayatılan barışa” kararlılıkla karşı koyacaklarını söyledi.
Avrupa ile nükleer müzakereler planlanıyor
Öte yandan, Reuters‘ın edindiği bilgiye göre, 20 Haziran’da İran ile Fransa, İngiltere ve Almanya arasında nükleer müzakereler yapılması planlanıyor.
Avrupalı ülkelerin bu görüşmede, İran’dan atom enerjisinin sadece barışçıl amaçlarla kullanılacağına dair kesin garantiler isteyeceği belirtildi.
-
Görüş3 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya1 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu2 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Diplomasi4 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3