Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Esad’dan sonra Kıbrıs: İngilizler şimdilik rahat bir nefes aldı

Yayınlanma

6 Aralık günü Daily Telegraph gazetesi, Birleşik Krallık yetkililerinin Cebelitarık ve Kıbrıslı muhatapları ile bir “acil durum” toplantısı yaptığını yazdı.

Muhafazakâr eğilimli gazetenin iddiasında göre, acil toplantının gündemi, Britanya’nın Cebelitarık ve Kıbrıs’ta bulunan “gemen üs alanlarına” yönelik “potansiyel Rus tehdidi” idi.

1960’ta bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması üzerine adanın İngiliz yetkisi altında kalan kısımlarında, yani Ağrotur ve Dikelya’da iki askeri üs bulunuyor. Aynı durum, “Britanya Güçler Cebelitarık” için de geçerli. Bunlar, Birleşik Krallık’ın, sayısı 14’ü bulan “denizaşırı toprakları” arasında yer alıyor.

Habere göre görüşmeler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Rus güçlerinin Ukrayna’ya Britanya’nın Storm Shadow füzeleri gibi uzun menzilli füzeler sağlayan ülkelerdeki tesisleri hedef alabileceği yönündeki son uyarısının ardından gerçekleşti.

Londra’ya göre “acil durum toplantıları” standart protokoldü

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi bir kaynak gazeteye yaptığı açıklamada, “Kıbrıs ve Cebelitarık’taki egemen İngiliz üslerindeki tehdit seviyesini incelemek üzere oldukça önemli bazı toplantılar yapıldı,” dedi.

Kaynak, bu üsler gibi denizaşırı İngiliz çıkarlarının Birleşik Krallık’ın kendisine kıyasla daha savunmasız görüldüğünü de sözlerine ekledi.

“Kıbrıs bir saldırıya çok daha açık durumda. Rusya, İran üzerinden Hizbullah’ı ya da başka bir vekil grubu silahlandırarak bir saldırı başlatabilir. Endişelerden biri de Husilerin saldırılar düzenlemek üzere silahlandırılması ve Kıbrıs’a yakın olmalarıdır,” diye devam eden kaynak, son dönemde Amerikan üslerine yönelik insansız hava aracı saldırılarının da endişe kaynağı olduğunu belirtti.

Endişe verici görüşmelere rağmen, Birleşik Krallık hükümet kaynakları toplantıların aciliyetinin tonunu düşürerek, bunları “güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi için standart protokol” olarak tanımladı.

Kıbrıs ve Cebelitarık’taki İngiliz üslerinde ya da Birleşik Krallık’ın kendi içinde genel güvenlik duruşunda herhangi bir değişiklik yapılmadığını vurguladılar.

Şu anda Kıbrıs ve Cebelitarık’taki üsler için tehdit seviyesi, beş güvenlik alarm seviyesinden üçüncüsü olan “önemli” olarak kalmaya devam ediyor. Bu sınıflandırma, bir saldırının “olası” görüldüğü fakat yakın olmadığı anlamına geliyor.

İngiliz hükümetinin, Hint Okyanusundaki Britanya denizaşırı toprağı Chagos Adalarının Mauritius’a devredilmesi anlaşmasını onaylamasının ardından Cebelitarık ve Kıbrıs’ın da akıbeti merak ediliyordu.

Ada’daki İngiliz üsleri Lübnan, Suriye ve Gazze’de kullanılıyor

Kıbrıs’taki RAF Akrotiri gibi İngiliz üsleri, Orta Doğu’daki faaliyetlerin izlenmesi ve Akdeniz’deki misyonların desteklenmesi de dâhil olmak üzere bölgedeki operasyonlar için oldukça önemli.

Bu “misyonlar” arasında İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik işgal faaliyetlerine verilen lojistik ve istihbarat desteği de yer alıyor. Gazze işgali başladığından bu yana Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden kalkan uçaklar yüzlerce gözetim uçuşu yaptı.

Bunun da ötesinde, Declassified’ın ortaya çıkardığı üzere, Amerikan Özel Kuvvetleri de Kıbrıs’taki İngiliz üsleri üzerinden İsrail’e gidiyor.

Dahası, Yemen’deki Husi hedeflerine saldırı için de RAF Akrotiri’nin kullanıldığı öne sürülmüş ve bu iddia Kıbrıs’ta protestolara neden olmuştu.

Ada’daki İngiliz üsleri, IŞİD’e karşı operasyonlar içinde kullanılmıştı.

Benzer şekilde Cebelitarık da deniz yollarının güvenliğinin sağlanması ve stratejik bir donanma merkezi olarak kritik bir rol oynuyor.

Birleşik Krallık hükümeti bu tartışmaların rutin önlemlerin bir parçası olduğunu savunsa da, Moskova’nın şiddetlenen söylemi ve Kiev’i çevreleyen jeopolitik gerilimler bu denizaşırı üsleri tekrar gündeme getiriyor.

Şimdilik yetkililerin mesajı net: teyakkuz hali devam ediyor, ama alarm için acil bir neden yok.

“Rus tehdidi” 2018’den bu yana sürüyor

2018 yılında ABD öncülüğündeki batı koalisyonunun, Suriye’ye yönelik bir operasyon planladığını komnuşuluyordu.

The Guardian, o dönem şöyle bildiriyordu: “Ada’da, ABD öncülüğünde Suriye’ye askeri harekat düzenlenmesi durumunda, Rusya’nın misilleme yapması halinde tesisin hedef alınacağı söylentileri yaygın.”

2018’de Şam’ın doğusunda hâlâ cihatçı kontrolünde olan Duma’da Suriye ordusunun “kimyasal silah” kullandığı iddia edilince Esad yönetimine karşı yeni bir saldırı dalgasının başlayacağı düşünülüyordu.

Ağotur’daki (Akrotiri) İngiliz üssü, Suriye kıyılarından 180 km’den daha az bir mesafede yer alıyor. Büyük bir kısmı Kıbrıs’a ait tarım arazileri ve köyler olsa da, bu bölgeler toplamda 99 mil karelik (yaklaşık 256 kilometrekare) bir alanı kapsıyor.

Askeri varlıklar arasında, adanın en yüksek tepesi olan Olympus Dağı’nın tepesindeki Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin (RAF) uzun menzilli radar istasyonu bulunuyor.

RAF Akrotiri’de Typhoon FGR4 savaş uçakları da dahil olmak üzere, genellikle hızlı tepki alarm görevleri ve hava polisliği görevleri için kullanılan çeşitli RAF uçakları konuşlu.

Üs ayrıca RAF uçaklarının operasyonel menzilini genişleten Voyager KC2/KC3 havadan yakıt ikmal tankerlerine de ev sahipliği yapıyor.

RAF Akrotiri ayrıca lojistik destek ve birlik hareketleri için gerekli olan C-130J Hercules nakliye uçaklarını da barındırıyor.

Rusya’nın en yeni karadan havaya füze savunma sistemiyle donatılmış olan devrik Suriye yönetiminin Şubat 2018’de Suriye’deki İran birliklerine saldıran bir İsrail F16’sını düşürmesiyle birlikte Birleşik Krallık’ın endişeleri artmıştı.

Kıbrıs’taki Ruslar ve üslere karşı çıkan Kıbrıslı Rumlar

On binlerce kişilik Rus toplumu nedeniyle “Limasolgrad” olarak da bilinen Limasol’da, Moskova’daki istihbarat servisleriyle bağlantılı olduğu öne sürülen Rusların yerel binaların çatılarından, üsten bombalama görevi yapan jetleri dürbünle izledikleri ileri sürülüyordu.

Güney Kıbrıslı yetkililer son gelişmeleri zorlukla gizlenen bir endişeyle izledi. Birleşik Krallık’ın bu üslere sahip olması yıllar boyunca sorunlara yol açageldi.

Kıbrıslı Rumlar, özellikle de komünist güçler, zaman zaman protesto gösterileri düzenleyerek bu tesislerin kapatılmasını istiyorlar.

Eski Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis döneminde, Ortodoks dostu Rusya ile bağlar sadece dramatik bir şekilde gelişmekle kalmadı, aynı zamanda adanın Rumlar tarafından yönetilen güneyinin Rus yatırımlarının ve artan turist girişlerinin meyvelerini topladığını gördü.

Bölünmüş başkent Lefkoşa’daki Rus Büyükelçiliği, Moskova’nın Avrupa’daki en büyük ikinci diplomatik misyonu.

Moskova, Londra’yı Suriye üzerinden tehdit ediyor muydu?

Rusya’nın Suriye üzerinden Kıbrıs’taki İngiliz askeri üslerini hedef alan bir saldırı düzenleyebileceği iddiası geçen yaz birden tekrar alevlendi.

Rus yayın organı Gazeta.ru’da yer alan habere göre bu iddia Andrey Klintseviç tarafından Tsargrad ile yapılan bir röportajda dile getirilmişti.

“Askeri-Siyasi Çatışmaları Araştırma Merkezi”nin başında bulunan Klintseviç konuyla ilgili açıklamarında, “Eğer bir grup yanlışlıkla bu üssü vurur ve birkaç uçağı imha ederse, büyük bir tepki olacaktır. Fakat Batı, son olaylarda da görüldüğü üzere, öncelikle güç görünce taleplere yanıt veriyor,” demişti.

Klintseviç ayrıca, Rusya’nın potansiyel olarak ABD ve İngiltere’nin düşmanlarına gelişmiş silahlar tedarik etmeye başlayabileceğine dikkat çekmişti.

Bu noktada Hizbullah ve o dönemki lideri Hasan Nasrallah’ı da hatırlatmak gerekiyor. Nasrallah, ilk kez Kıbrıs’taki yabancı üslere işaret etmiş, bu üslerin Gazze ve Lübnan’a saldırı için kullanıldığını söylemiş ve gerekirse hedef alacaklarını ilan etmişti.

Bunun üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri apar topar bir açıklama yayınlayarak, Ada’nın ve yönetiminin Ortadoğu’daki çatışmalarda taraf olmadığını deklare etmek zorunda kalmıştı.

Starmer’in Kıbrıs ziyareti: Zafer turu mu?

Tesadüf müdür, bilinmez; ama Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın 53 yıl sonra Kıbrıs’a yaptığı ziyaretin tam de Beşar Esad’ın devrilmesinin ertesine denk gelmesi bir hayli manidar.

Körfez ülkelerine düzenleyeceği turdan önce Kıbrıs’a giden ve burada Nikos Hristodulidis ile görüştü ve sonrasında RAF Akrotiri’deki İngiliz askerlerini ziyaret etti.

Burada askerlere yaptığı konuşmada Starmer, “Tüm dünya ve evdeki herkes size güveniyor. Burada olup bitenlerin büyük bir kısmı her zaman konuşulmak zorunda değil. Ne yaptığınızı dünyaya anlatmak zorunda değiliz,” dedi.

Hristodulidis ile yaptığı görüşmede ise “bölgede istikrar ve güvenlik koşullarının geliştirilmesi” de dâhil olmak üzere birçok konu ele alındı.

Britanya ve Kıbrıs, ayrıca Rusya’nın “yasadışı nakit akışıyla mücadele” sözü de verdi.

Starmer yaptığı açıklamada, “Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte, (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in savaş makinesini aç bırakmak ve küresel istikrarı korumak için Avrupa üzerinden yasadışı finans akışını durduruyoruz,” dedi.

Kuzey Kıbrıs memnun değil

Öte yandan Kuzey Kıbrıslı temsilcilerin Starmer’a yaptığı “Ersin Tatar ile de görüşme” çağrısı karşılıksız kaldı.

Ziyaretten önce The Independent, Starmer’ın ziyaretinden haberdar edilmediğini iddia eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) lideri Tatar’ın “şaşkınlık içinde kaldığını” yazdı.

Ersin Tatar’ın ofisi görüşme talep edildiğini doğruladı. The Independent’a özel olarak yapılan açıklamada, “Garantör güçlerden biri olarak Birleşik Krallık’ın iki tarafa da eşit muamele etme yükümlülüğü bulunmaktadır; fakat bu ziyaret, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs konusunda Birleşik Krallık’ın da temsil edileceği daha geniş kapsamlı gayrı resmi bir toplantıya ev sahipliği yapacağı bir zamanda gerçekleştirilmektedir,” denildi.

“Kıbrıs Türk halkının varlığını görmezden gelmenin” ve “çatışan taraflardan sadece biriyle konuşmanın” güven inşa etme çabalarını ve taraflar arasında farklı alanlarda anlamlı bir işbirliğinin önünü açma yollarını baltalayacağını savunan ofis, “Sağduyu ve aklın galip gelmesini ve Birleşik Krallık Başbakanının Ada’ya yapacağı ziyaret sırasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile görüşmeyi kabul etmesini bekliyoruz,” demişti.

Starmer’ın ziyareti İngiliz siyasetini de karıştırdı

Öte yandan The Independent’ta yer alan bir değerlendirmeye göre Başbakan, Kuzey İrlanda barış süreci üzerinde çalışırken kabul edilemeyecek şekilde bölünmüş olan Akdeniz adasıyla ilişkilerde hata yapmakla suçlanıyor.

Starmer’ın, Ada’yı yeniden birleştirmek için görüşmeleri yeniden başlatmak istemesine rağmen, Ersin Tatar’a ziyareti sırasında zaman ayırmayı reddetmesi sorun yaratmış gibi görünüyor.

Kuzey Kıbrıs için Özgürlük ve Adalet grubunun eş başkanı Rikki Williams, “Başbakan Kuzey İrlanda Barış Sürecine dahil olduğu dönemi hatırlamalıdır. O zaman sadece bir tarafla konuşmazdı! Sadece bir tarafla değil her iki tarafla da konuşmalısınız,” dedi.

Bunun “başarısız bir diplomasi” olduğunu ve “tartışmayı terk etmek bir hata” olacağını savunan Williams, “Kıbrıs meselesi çözüme kavuşturulacaksa her iki tarafa da adil ve eşit davranılmalıdır,” ifadelerini kullandı.

Birleşik Krallık, KKTC’yi tanımasa da, Ada’daki garantör ülke olarak iç kamuoyunda, Türkiye’nin de bir süredir dile getirdiği “iki devletli çözüm” iddiaları yükselmeye başladı.

Örneğin Annan Planı görüşmelerinde yer alan İşçi Partili eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, bölünmüş adada iki devletli çözüm çağrısını desteklediğini ilan etmişti.

Berlin’den Ankara’ya destek: İlişkiler Kıbrıs sorununa bağlanmayacak

Öte yandan AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden rayına oturtulması sürecinde, Almanya ve Hollanda’dan Güney Kıbrıs’a ret geldi.

Kathimerini’de yer alan habere göre Kıbrıs, AB-Türkiye ilişkilerini Kıbrıs sorunundaki ilerlemeyle ilişkilendirmek için yaptığı son girişimde engellerle karşılaşıyor.

Önümüzdeki AB Konseyi Kararlarına ilişkin tartışmalar ilerlerken, Lefkoşa’nın iki konuyu birbirine bağlama girişimi Almanya ve Hollanda’nın sert muhalefetiyle karşılaştı.

Habere göre anlaşmazlık, Türkiye’nin “yapıcı angajmanının” AB ile işbirliğinin ilerletilmesinde kilit rol oynadığından bahseden revize edilmiş taslak sonuçların 99. paragrafı üzerinde yoğunlaşıyor.

Güney Kıbrıs, Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs barış görüşmelerinin yeniden başlaması ve üzerinde mutabık kalınan BM çerçevesi temelinde bir çözüme doğru ilerlemeyle ilişkilendirmek amacıyla bu atfı genişletmeye çalıştı. 

Fakat Almanya ve Hollanda, taslak sonuç bildirgesinin “dikkatle dengelenmiş dilini bozduğunu” ileri sürerek bu öneriye karşı çıktılar.

Özellikle Almanya’nın temsilcisi, Kıbrıs’ın değişikliklerinin Macaristan’ın AB Dönem Başkanlığı tarafından oluşturulan uzlaşıyı bozacağına dikkat çekerken, Hollanda Lefkoşa’nın talebinin Nisan 2024 zirvesinde alınan kararlardan saptığını savundu.

Diplomatik hazırlık toplantısı (COELA) sırasında adı açıklanmayan diğer üye devletler de Almanya’nın yanında yer alarak Kıbrıs’ın önerisinin yerleşik kararlarla uyumsuz olduğunu savundular.

Güney Kıbrıs’ın veto tehdidi işe yaramadı

Hakim görüş, Kıbrıs sorunu ve Avrupa-Türkiye işbirliğinin doğrudan bir bağlantı olmaksızın ayrı ve paralel yollarda devam etmesi gerektiği yönündeydi.

Kıbrıs yönetimi ise, endişelerinin giderilmemesi halinde sonuçları bloke etmek için veto kullanabileceğini ima etti. 

Fakat AB kaynakları, Kıbrıs’ın nisan ayında da benzer tehditlerde bulunduğunu ama sonuçta geri adım attığını hatırlatarak şüpheyle yaklaştı.

AB diplomatları arasında hakim olan görüş, Kıbrıs’ın bu kez de veto tehdidini yerine getirmeyeceği yönündeydi.

Tüm bunlara rağmen Güney Kıbrıs, taslak sonuç bildirgesinde bazı sözlü kabuller elde etmeyi başardı. Belgede Türkiye’ye Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözümü desteklemesi ve özellikle Gazimağusa ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına saygı göstermesi çağrısında bulunuluyor. 

Fakat bu ifadeler büyük ölçüde sembolik kalıyor ve Türkiye’ye herhangi bir somut yükümlülük getirmiyor. Daha da önemlisi, bu ifadeler Türkiye’nin AB ile işbirliğini Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmesine bağlamıyor; yani Türkiye barış görüşmeleri konusunda hareketsiz kaldığı için herhangi bir yaptırımla karşı karşıya kalmıyor.

Taslak sonuçlar aynı zamanda Türkiye’nin Gümrük Birliğini tüm AB üye ülkelerine genişletme ve Kıbrıs ile ilişkilerini normalleştirme yükümlülüklerini yineliyor.

Ayrıca, Türkiye’ye Kıbrıs’la ilgili olarak 2016 AB-Türkiye göç anlaşmasını tam olarak uygulaması çağrısında bulunuluyor.

Ortadoğu

Yeni ABD elçisi Şam’da: ‘Suriye ile İsrail arasında barış istiyoruz’

Yayınlanma

ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, bugün Şam’ı ziyaret ederek Suriye geçiş dönemi cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şaraa ile görüştü. Barrack, Washington’un Suriye ile İsrail arasında barış istediğini ve Suriye’nin terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkarılmasının planlandığını belirtti. Bu ziyaret, ABD Büyükelçiliği’nin 2012’de kapatılmasından bu yana bir ABD’li yetkilinin Suriye’ye yaptığı ilk resmi ziyaret oldu.

ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Perşembe günü Suriye’nin başkenti Şam’a gelerek Halk Sarayı’nda geçiş dönemi cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şaraa ile bir araya geldi.

Barrack, aynı zamanda Şam Büyükelçiliği konutuna ABD bayrağını çekti. Bu ziyaret, ABD’nin Şam Büyükelçiliğinin 2012 yılında kapatılmasından bu yana bir Amerikan yetkilisinin Suriye’ye gerçekleştirdiği ilk resmi ziyaret olma özelliği taşıyor.

‘Suriye ve İsrail arasında diyalog başlamalı’

Görüşmede Barrack, Washington’un Suriye ile İsrail arasında barış istediğini ve iki ülke arasındaki sorunun çözülebilir olduğunu ancak bir diyalog başlatılması gerektiğini ifade etti.

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olarak da görev yapan Barrack, öncelikle bir saldırmazlık anlaşmasıyla işe başlanması ve sınırların konuşulması gerektiğine inandığını dile getirdi.

Barrack ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’yi terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkarmayı planladığını belirterek, “Amerika Birleşik Devletleri’nin niyeti ve Başkan’ın vizyonu, müdahale etmeyerek bu genç hükümete bir şans vermemiz gerektiği yönündedir,” dedi.

‘IŞİD ile mücadelenin yüzde 99’u tamamlandı’

ABD ordusunun IŞİD ile mücadele görevinin yüzde 99’unu mükemmel bir şekilde tamamladığını da sözlerine ekleyen Barrack, daha önceki bir açıklamasında, “Suriye’nin yeniden doğuşu, onur, birlik ve halkına yatırım yoluyla gelmelidir. Bu da hakikat ve hesap verebilirlikle, bölgeyi dışlayarak değil, bölgeyle birlikte çalışarak başlar,” ifadelerini kullanmıştı.

ABD’li temsilci, geçen hafta sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı bir paylaşımda, Suriye’de önceki yönetimin düşmesiyle “barış için kapının açıldığını” iddia etmişti.

Barrack, ABD’nin yaptırımları kaldırarak Suriye halkının “nihayet bu kapıyı açmasını ve yenilenmiş refah ile güvenliğe giden yolu keşfetmesini sağladığını” da sözlerine eklemişti.

ABD Büyükelçiliği, Suriye’de savaşın patlak vermesinden bir yıl sonra, 2012’de kapatılmıştı.

Dönemin ABD Büyükelçisi Robert Ford, büyükelçiliğin kapatılmasından hemen önce Suriye’den çekilmiş ve ABD’nin Suriye özel temsilcileri görevlerini ülke dışından yürütmeye başlamıştı.

Robert Ford: Ahmed Şara ile 2023’te İdlib’de görüştüm

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İngiltere, Ben-Gvir ve Smotriç’i yaptırım listesine alabilir

Yayınlanma

New York Times’ın haberine göre İngiliz hükümeti, Gazze Şeridi’ndeki felaket boyutundaki insani durum nedeniyle artan uluslararası baskılar devam ederken İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Smotriç’e yaptırım uygulamayı değerlendiriyor. Başbakan Starmer hükümeti henüz nihai bir karar vermemiş olsa da bakanların Filistinlilerin yerinden edilmesini açıkça desteklemesi kararı etkileyebilecek faktörler olarak öne çıkıyor.

New York Times gazetesinin haberine göre, İngiliz hükümeti Gazze Şeridi’ndeki feci insani durum nedeniyle İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotriç‘e yaptırım uygulamayı masaya yatırdı.

Önerinin ilk olarak Muhafazakar Parti hükümetinde Dışişleri Bakanı olan David Cameron tarafından gündeme getirildiği, ancak Başbakan Keir Starmer liderliğindeki mevcut hükümetin henüz kesin bir karar almadığı belirtildi.

Buna rağmen, son haftalarda bu yöndeki ivmenin arttığı ve Londra’nın Gazze’deki İsrail operasyonlarının genişlemesini kınayan Paris ve Ottawa’ya katıldığı kaydedildi.

Gazeteye konuşan konuya vakıf bir diplomata göre, ABD Başkanı Donald Trump’ın “bu durumun bir an önce sona erdirilmesi” yönündeki açıklamalarıyla birlikte yaptırım fikrine ABD’den açık bir muhalefet gelmese de Washington’daki bir Yahudi müzesi dışında meydana gelen ve İsrail büyükelçiliği çalışanlarının ölümüyle sonuçlanan saldırı bazı İngiliz yetkililerin tereddüt etmesine yol açtı.

Bu durumun, yaptırım kararının zamanlaması konusunda bir duraksamaya neden olduğu ifade edildi.

İsrailli analistler, Witkoff’un ateşkes teklifine sert çıktı: ‘Kazanımlar tehlikede’

Gazze’ye yardım artışı bekleniyor

New York Times‘a konuşan yetkililere göre İngiliz hükümeti, İsrail hükümetinin Gazze’ye insani yardımda somut bir artışa izin verip vermeyeceğini görmek için bekleme eğiliminde.

Böyle bir gelişmenin, uluslararası hukukun ihlali anlamına gelen Filistinlilerin yerinden edilmesi politikalarını açıkça destekleyen iki İsrailli bakanın “kara listeye” alınmasını erteleyebileceği düşünülüyor.

Gazeteye göre Ben-Gvir ve Smotriç, Gazze’deki askeri operasyonların genişletilmesinin en önde gelen destekçileri arasında yer alıyor.

Filistin devletini tanıma konusunda isteksizlik sürüyor

Öte yandan Londra; Norveç, İspanya ve İrlanda’nın son dönemde attığı bağımsız bir Filistin devletini tanıma adımına katılma konusunda hâlâ isteksiz davranıyor.

New York Times, Paris’in Londra’yı muhtemelen Haziran ayında yapılması beklenen uluslararası bir zirvede kendisiyle koordineli hareket etmeye çağırdığını ancak bazı İngiliz diplomatların tanımanın zamanlamasının sahada bir şeyi değiştirmeyeceğine inandığını belirtti.

Londra’daki iç tartışmalar, ilerleme kaydetmeye daha eğilimli olduğu belirtilen Dışişleri Bakanlığı ile Başbakan Keir Starmer’ın özellikle kendi partisinden ve Birleşik Krallık’taki insan hakları aktivistlerinden artan baskılarla karşı karşıya olduğu için temkinli davranan hükümet arasında belirgin bir görüş ayrılığının olduğunu da ortaya koydu.

Bu bağlamda, eski İsrailli “barış müzakerecisi” ve U.S./Middle East Project adlı araştırma kuruluşunun başkanı Daniel Levy, başbakanın temas halinde olduğu bazı çevrelerin kendisine, “Eğer bir adım atmazsanız, bunun mirasınızda bir dipnottan daha fazlası olacağını biliyor musunuz?” dediğini aktardı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrailli analistler, Witkoff’un ateşkes teklifine sert çıktı: ‘Kazanımlar tehlikede’

Yayınlanma

İsrailli askeri analistler, ABD Başkanı Donald Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff tarafından sunulan Gazze’de ateşkes teklifine tepki gösterdi. Analistler, önerinin İsrail’in sahadaki kazanımlarını tehdit ettiğini ve askerlerin moralini bozabileceğini savunurken, Hamas ise teklifi kabul ettiğini duyurdu.

İsrailli askeri uzmanlar, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump’ın özel temsilcisi Steve Witkoff tarafından Gazze Şeridi’nde ateşkes sağlanması amacıyla sunulan öneriye sert tepki gösterdi.

Kanal 14‘ün haberine göre analistler, söz konusu teklifin İsrail’in sahada elde ettiği kazanımları tehlikeye atacağını ve askerlerin moralini olumsuz etkileyebileceğini savundu. Hamas ise dün yaptığı açıklamada Witkoff’un önerisini kabul ettiğini duyurdu.

‘Witkoff’un önerisi çok kötü’

Askeri analist Noam Amir, “Witkoff’un önerisi çok kötü,” diyerek İsrail’in Morag ekseni gibi kazanımlarını kaybedeceğini ve denetimsiz insani yardımlar yoluyla Hamas’a “nefes alma imkanı” sağlanacağını belirtti.

Amir, “Henüz serbest bırakılacak tehlikeli esirlerden bahsetmedik bile,” ifadelerini kullandı.

Amir, 60 günlük ateşkesin fiilen “savaşın sonunun başlangıcı” anlamına geleceğini öne sürerek, “Fiili bir ateşkese girdiğimizde, bu güçle savaşa geri dönebilecek miyiz?” sorusunu yöneltti.

Telegram üzerinden yaptığı paylaşımda Amir, önerilen esir takasının ayrıntılarını da paylaştı. Buna göre İsrail, müebbet hapis cezasına çarptırılmış 125 esiri ve Gazze’den 1111 esiri serbest bırakacak, ayrıca 180 kişinin naaşını teslim edecek.

Noam Amir, Gazze’deki İsrailli askerlerden “onlarca öfkeli mesaj” aldığını ve askerlerin savaşın durdurulmasına karşı çıktığını aktardı.

Bazı askerlerin, “Bizi neden geçen ay buraya soktular? Sesimizi duyurmak için var gücünle bağırmalısın, bu savaş durdurulmamalı. Refah’ta başardıklarımızın hepsi değersiz mi?” dediğini belirtti.

Yair Golan: İsrail, çocukları hobi olarak öldürüyor

‘Öneri İsrail’i geri adım atmaya zorlayabilir’

i24news kanalından gazeteci Amihai Stein ise Witkoff’un, İsrail’in talep ettiği gibi ilk etapta 10 esirin serbest bırakılacağı ve müzakereler devam etmediği takdirde ateşkes bitiminde çatışmalara dönme olasılığının bulunduğu, pozisyonlar arasında denge kuran bir öneri formüle etmeye çalıştığını kaydetti.

Bununla birlikte Stein, “Öneri, özellikle insani yardımların Hamas’ı zayıflatmaya başlamasının ardından, İsrail’i kısıtlayabilir ve katı tutumundan geri adım atmaya zorlayabilir. Şimdi Hamas, yeni bir anlaşma şeklinde bir cankurtaran halatı elde ediyor,” uyarısında bulundu.

Washington’dan iyimserlik ve baskı

İsrail, plana ilişkin henüz resmi bir tutum açıklamadı. Ancak Yedioth Ahronoth gazetesine göre, tahminler önerinin Witkoff’un ilk sunduğu ve 10 esirin tek seferde serbest bırakılmasını içeren orijinal plana yakın olduğu yönünde. Bu ise Tel Aviv’in öneriye itiraz etmeyebileceği anlamına geliyor.

İsrail basınında yer alan haberlerde ise, “Netanyahu liderliğindeki daraltılmış bir forumda bu akşam İsrail’e teslim edilen anlaşma önerisi üzerine bir tartışma yapılacağı” belirtildi.

Anlaşmanın kabul edilmesi durumunda, müzakerelerin ayrıntıları tamamlamak üzere “yakınlaştırma görüşmeleri” formatında Doha’ya taşınacağı bildirildi.

Witkoff, dün yaptığı açıklamada, “uzun vadeli bir çözüme” ulaşılması konusunda iyimser olduğunu belirterek, teklifindeki maddelerin değiştirilebileceğine işaret etti.

Witkoff, “Bugün sonuna kadar belge taslağının gözden geçirilmek üzere Başkana sunulmasını bekliyorum,” diyerek, “önce geçici bir ateşkese, ardından da bu çatışmaya uzun vadeli bir çözüme” ulaşılması gerektiğini vurguladı.

Öte yandan Yedioth Ahronoth gazetesine konuşan kaynaklar, “Washington’un, Hamas’ın müzakerelerin başından beri talep ettiği ve Tel Aviv’in daha önce reddettiği, savaşın sona ermesi için garantiler içeren bir anlaşmayı kabul etmesi yönünde İsrail’e büyük baskı uyguladığını” ifade etti.

Aynı kaynaklar, Katar ile ABD arasında, Hamas’ın muhtemel onayıyla perde arkası görüşmelerin yapıldığına dikkat çekti.

Hamas, dün yaptığı açıklamada Witkoff ile ayrıntılarını açıklamadan “prensip anlaşmasına varıldığını” duyurmuştu.

Hamas, Witkoff’un önerisinin detaylarını açıkladı

Hamas da dünkü açıklamasında Witkoff’un ateşkes önerisini kabul ettiğini duyurdu.

Örgüt, anlaşmanın “kalıcı bir ateşkes sağlayan, işgal güçlerinin Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini, yardım akışını ve anlaşmanın ilanından hemen sonra bölgenin işlerini yönetecek profesyonel bir komitenin göreve başlamasını içeren genel bir çerçeveye” dayandığını belirtti.

Ayrıca açıklamaya göre anlaşma, “arabulucuların garantisiyle, üzerinde anlaşmaya varılan sayıda Filistinli esirin serbest bırakılması karşılığında 10 İsrailli esirin ve bir dizi naaşın serbest bırakılmasını” içeriyor.

Örgüt, “bu çerçeveye ilişkin nihai yanıtı beklediğini” kaydetti.

Bibi’den koalisyonuna Gazze’de ateşkes için ‘Hamas’ güvencesi

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English
OSZAR »