Amerika
‘Küba’nın cani komşusuyla başı yine dertte’

Editörün notu: Küba, 1959’daki devrimden bu yana ABD’nin baskıcı politikalarıyla mücadele ediyor. ABD, Küba’ya uyguladığı iktisadi, ticari ve finansal ablukalarla ada ülkesini siyasi ve iktisadi olarak zayıflatmayı hedefliyor. Bu abluka, Küba’nın sağlık, eğitim ve diğer temel haklarına erişimini ciddi biçimde engelleyerek, ülkeye doğrudan ve dolaylı olarak büyük zararlar veriyor. BM ve uluslararası toplumun yıllık olarak tekrarladığı kınama ve yaptırımları kaldırma çağrılarına rağmen, ABD bu politikaları sonlandırmayı reddediyor ve hatta daha da sertleştiriyor.
Küba, tüm bu baskılara ve saldırılara rağmen bağımsız duruşunu koruyarak ABD’nin müdahaleci politikalarına karşı direnmeye devam ediyor. Washington yönetiminin bu politikalarının soykırım girişimi olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunan uluslararası hukukçular ve çeşitli bağımsız kuruluşlar, ABD’nin Küba’ya verdiği zararı tazmin etmesi gerektiğini ifade ediyor.
Edgar Göll, NachDenkSeiten
27 Ekim 2024
Şöyle bir senaryo düşünün: Erken bir sabah saatinde, bir adam Havana’daki ABD Büyükelçiliğinin önünde duruyor, yanında getirdiği Amerikan bayrağını benzinle ıslatıyor ve onu ateşe vermeye çalışıyor. Ardından, otomatik bir silahla elçilik binasına tam 23 el ateş ediyor. Tutuklandıktan sonra verdiği röportajda, eğer büyükelçi ya da başka biri binadan çıksaydı, onlara da tereddütsüz ateş edeceğini itiraf ediyor. Bu durumda ABD hükümetinin “küresel” çapta bir kınama kampanyası başlatması, CNN gibi kanalların olayı gün boyu ekranlara taşıması, Küba’nın sert eleştirilerle hedef alınması, yaptırımlar uygulanması ve Küba devletinin elçiliğin güvenliğini sağlama sorumluluğunu yerine getirmediği gerekçesiyle dava edilmesi gayet net olurdu.
Ama gerçek tam tersiydi ve çok daha farklı gelişti: Bu türden bir terör saldırısı ABD’nin başkenti Washington DC’de, Küba Cumhuriyeti’nin Büyükelçiliğine yönelik gerçekleşti! 30 Nisan 2020’de, Küba doğumlu 42 yaşındaki Alexander Alazo, ABD bayrağına bürünmüş halde elçilik önünde saldırıya geçti. Önce, üzerinde “Trump 2020” yazılı bir Küba bayrağını yakmaya çalıştı. Ardından, otomatik bir tüfekle Küba’nın diplomatik temsilciliğine tam 32 el ateş etti. O esnada elçilik binasında yedi kişi bulunuyordu. ABD makamları, daha önce Alazo’ya siyasi sığınma hakkı tanımıştı. Yakalnmasının ardından, Columbia Bölgesi Mahkemesinden Yargıç Michael Harvey, Alazo’nun “toplum için bir tehdit oluşturduğunu” belirterek onu cezaevine gönderdi. Buna karşın, Miami merkezli çevrim içi portal ADN Cuba gibi aşırı sağcı sürgün Kübalıların medya organları bu açıkça tehlikeli saldırganı savunmaya kalktı. Alazo, bu saldırıdan önce bölgede yaşayan sağcı sürgün Kübalılarla doğrudan bağlantıya geçmişti. Onlar, Alazo’nun “akli dengesinin bozuk” olduğunu ve bu nedenle suçsuz sayılması gerektiğini iddia etti.
Şimdi, dört yıl sonra, ABD yargısı bu şaibeli iddiayı resmi olarak kabul etti. Eylül 2024’ün sonunda, Bölge Yargıcı Amy Berman Jackson, Alazo’nun 15 Ekim itibarıyla serbest bırakılmasına karar verdi. Alazo, şu anda bir haftadır serbest ve herhangi bir kısıtlamaya tabi değil. Yargıç, Alazo’nun eşine hitaben, “Uzun vadeli amacımız, onun iyileşmesi ve sizinle ve çocuklarınızla birlikte yaşamasıdır,” dedi. Alazo’ya “pro bono” (ücretsiz) vekalet eden eski federal savunma avukatı Sabrina P. Shroff ise, Washington Post‘a açıklamalarda bulunarak “Bay Alazo bu suçu işlerken iyi durumda değildi. Ona karşı hiçbir şekilde dava açılmamalıydı. (…) Tedavi gördüğü sürece Bay Alazo kimse için bir tehdit oluşturmaz,” diye konuştu.
Küba’nın net tepkisi
Bu olayın ardından Küba Dışişleri Bakanlığı, ABD hükümetini bir kez daha “Küba’ya karşı terör ve şiddet eylemlerinin hoşgörülü bir suç ortağı” olmakla suçladı. 4 Ekim’de yayımlanan açıklamada, “ABD’nin başkentindeki merkezi bir caddede bir diplomatik misyona yönelik bu saldırı, başka herhangi bir ülkede terör eylemi olarak sınıflandırılırdı,” ifadesine yer verildi. Ancak ABD hükümeti, “bu eylemi terör saldırısı olarak nitelendirmeyi reddetti ve failin ABD yasalarına göre açıkça terörist olarak tanımlanabilecek eylemlerine rağmen onu bu şekilde yargılama niyetini hiçbir zaman taşımadı.” Ayrıca, yargı makamlarının, “Alazo’nun Güney Florida’da yerleşik, daha önce de defalarca Küba’ya karşı saldırgan tutum sergileyen ve şiddet ile terörizmi teşvik eden gruplarla bağlantılarına dair delilleri” göz ardı ettiği belirtildi.
Küba Dışişleri Bakanlığı ayrıca, ABD topraklarından finanse edilip yürütülen organize terörün bir kurbanı olduğunu bir kez daha delilleriyle birlikte hatırlattı. 1959’dan bu yana sosyalist Küba’ya karşı düzenlenen terör saldırıları ve gizli operasyonlar sonucunda 3 bin 478 Kübalı hayatını kaybetmiş, 2 bin 99 kişi ise sakat kalmış veya yaralanmıştı. Küba hükümeti, bu tür bir eylem Küba büyükelçiliğine ve orada görev yapan personele karşı işlendiğinde, ABD hükümetinden ciddi, sorumlu ve dürüst bir tutum talep ettiğini defalarca dile getirdi; fakat bu çağrılar hiçbir zaman karşılık bulmadı.
Durumu daha da acı kılan şey ise, Küba’nın bu protesto notunu, 6 Ekim 1976’da bir sivil yolcu uçağına yönelik gerçekleştirilen terör saldırısının yıl dönümünden iki gün önce iletmiş olması. Eski CIA casusları Luis Posada Carriles ve Orlando Bosch’un talimatıyla, iki Venezuelalı paralı asker o tarihte uçağın kokpitine patlayıcılar yerleştirmişti. Barbados’tan kalkışından hemen sonra bu patlayıcılar infilak etti. Bu sivil uçak kazasında 57 Kübalı, beş Kuzey Koreli ve Guyana’dan 11 yolcu yaşamını yitirdi. ABD’de –yani saldırının faillerinin yaşadığı ülkede– ve diğer Batılı ülkelerde bu vahşi terör saldırısı bilinçli olarak unutturulmuşken, geride kalanlar ve mağdurlar bu trajediyi asla unutamıyor.
Daha da üzücü olan, bu terör saldırısından sorumlu şahısların, ölüm günlerine dek ABD’de hiçbir engellemeyle karşılaşmadan yaşamlarını sürdürmüş olmalarıydı. Bu nedenle, müteakip pazar günü Küba, Barbados, Guyana ve Trinidad ve Tobago’nun başkentlerinde –yani Havana, Bridgetown, Port of Spain ve Georgetown’da– düzenlenen etkinliklerle bu olayda hayatını kaybedenler anıldı. Anma törenleri sırasında, Barbados Dışişleri Bakanı Sandra Husbands, Trinidad ve Tobago Dışişleri Bakanı Amery Browne ve Guyana Dışişleri Bakanı Hugh Todd, ABD’ye Küba’yı “terörün sponsoru” olduğu iddiasıyla hazırlanan kara listeden nihayet çıkarması ve ada ülkesine 60 yılı aşkın süredir uygulanan iktisadi, ticari ve finansal ablukayı sona erdirmesi çağrısında bulundular. Bu yetkililer, bu tür terör saldırılarının, ABD’nin Küba’ya yönelik genel olarak suç teşkil eden ve terörist unsurlar içeren politikasının aşırı bir örneği olduğunu ve bu politikaların artık sona ermesi gerektiğini açıkça ifade ettiler.
ABD ablukası: Küba halkına karşı girişilmiş bir soykırım teşebbüsü
Küba’ya uygulanan ablukaya dönük benzer bir net değerlendirme, yaklaşık bir yıl önce, uluslararası hukuk profesörü Prof. Norman Paech’in koordinasyonuyla Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştirilen uluslararası bir mahkemeden geldi. Bu mahkemenin kararında şöyle denildi:
“Abluka, doğrudan ve dolaylı olarak çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açtı ve ABD’nin, Küba halkı boyun eğmeye karar vermediği sürece bu ablukayı sürdürme kararı, ABD’nin Küba halkının en azından bir kısmının fiziksel olarak yok edilmesini amaçlayan önlemleri devam ettirme konusunda kararlı olduğunu gösteriyor. Bu tür bir tutum, soykırım suçunun unsurlarını taşıyor olabilir.”
Brüksel mahkemesinin bu kararına göre BM kararları, uluslararası ve ulusal kuruluşların sayısız çağrıları ve bilimsel analizler tamamen doğrulandı:
“Çok sayıda yaptırım ve bunlara temel oluşturan ABD yasaları hukuka aykırıdır ve kaldırılmalıdır. ABD, Küba devletine, şirketlerine ve vatandaşlarına verdiği zarardan sorumlu tutulmalıdır.”
Geçtiğimiz günlerde, Küba Dışişleri Bakanı Bruno Rodríguez Parrilla, ABD ablukasının sonuçlarına dair güncel raporu sundu. Bu rapor, Mart 2023 ile Nisan 2024 arasındaki dönemde Küba’da meydana gelen maddi zararları ve kısıtlamaları kapsıyor.
Rapora göre, söz konusu dönemde meydana gelen zararlar beş milyar ABD dolarını aştı. Raporda ayrıca, özellikle Batı Avrupa’da olmak üzere dünya çapında Küba ile işbirliği yapan aktörleri ve işbirliklerini etkileyen “sınır ötesi etkiler” de ele alındı. Bu rapor, BM Genel Kurulu’nun 30 Ekim’de New York’ta oylayacağı ablukanın kaldırılmasına yönelik yeni bir BM kararı için temel teşkil ediyor.
İmparatorluğun cehaleti ve kibirli tavrı
Her yıl yapılan bu BM oylamalarında, ABD hükümeti sürekli olarak tüm dünyadan izole olmuş bir şekilde eleştirilerin hedefi oluyor. Buna rağmen, ABD, Küba’ya yönelik yaptırımlarını azaltmak ya da durdurmak bir yana, tam tersine daha da sertleştirdi. Öyle ki, Başkan Trump döneminde, Küba keyfi bir şekilde “Terörizmin Devlet Sponsorları” (State Sponsors of Terrorism, SSoT) listesine alındı. Bu durum, Küba’yı ve onunla iş yapan herkesi sert tek taraflı yaptırımlara maruz bıraktı. Şimdi ise Birleşmiş Milletler’den bir uzman grubu, ABD yönetimini bu tutumu gözden geçirmeye çağırdı. ABD’nin “terör destekçisi” olarak damgaladığı devletler ve bu ülkelerin halkları, bu listeye alınmaları nedeniyle zaten uygulanmakta olan yaptırımlara ek olarak daha da fazla zarar görüyor. BM uzman grubu, SSoT listesine alınmanın, gıda hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, iktisadi ve sosyal haklar, yaşam hakkı ve kalkınma hakkı dahil olmak üzere temel insan haklarını ciddi biçimde olumsuz etkilediğine dikkat çekti. Bu nitelendirme, tamamen ABD hükümeti tarafından tek taraflı olarak yapılıyor ve bu duruma BM uzmanları, “devletlerin egemen eşitliği, devletlerin içişlerine müdahale etmeme ve uluslararası anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi” gibi uluslararası hukukun temel ilkelerine aykırıdır,” yorumunu yaptı.
Küba’nın bu listeye alınması nedeniyle, Ocak 2021’den Şubat 2024’e kadar, yabancı bankalar yaklaşık 1064 kez Küba kuruluşlarına hizmet vermeyi reddettiklerini bildirdi. Küba Devlet Başkanı Diaz-Canel, Prensa Latina haber ajansına yaptığı açıklamada, ABD’nin bu eylemlerinin, aslında “terörizmin devlet sponsoru” (SSoT) niteliğini taşıyan bir tutum olduğunu –yani ABD hükümetinin tamamen keyfi ve asılsız bir şekilde Küba’ya atfettiği suçlamanın bizzat kendisi olduğunu– belirtti. Buna karşılık Washington’dan gelen yanıt ise şu şekilde oldu: Reuters haber ajansına konuşan bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “ABD kolluk kuvvetleri, ABD yasaları çerçevesinde bireyleri takip eder ve yabancı hükümetlerden talimat almaz,” dedi.
Küba sayısız kesin kanıt sunuyor ve görmezden geliniyor
1990’lı yıllarda, Doğu Avrupa’daki reel sosyalist ülkelerle işbirliğinin sona ermesinden sonra Küba’nın yaşadığı zorlu “Özel Dönem” sürecinde, Küba’ya yönelik terörist eylemler giderek tırmandı. Bu gelişmeler karşısında Küba makamları, bu suçların ABD’den desteklendiğini kanıtlamak amacıyla FBI’a çok sayıda dosya dolusu bilgi ve belge sundu.
Bu belgeler, ulusal elektrik şebekesine, kamu sağlık hizmetlerine ve ulaşım altyapısına yönelik ekonomik zararlar veren ve insan hayatını tehlikeye atan sabotaj ve vandalizm eylemlerini içeriyordu. Örneğin, Havana’daki tesislere molotof kokteylleri atılması, Mayıs 2019’da Mariel’deki konteyner terminalinden çıkan bir yük treninin raydan çıkarılması, otobüslerin taşlanarak veya yakılarak tahrip edilmesi, içme suyu kaynaklarının zehirlenmesi, devlet kurumlarına saldırılar, radyo istasyonlarının işgal edilmesi, diplomatik temsilciliklere ve Küba tesislerine yönelik saldırılar ve bir askeri birliğe baskın yaparak silahlarını ele geçirme planı gibi olaylar yaşandı.
Küba İçişleri Bakanlığı’ndan Víctor Álvarez Valle bu konuda şunları söyledi:
“Bu eylemlerin ortak noktası, adi suçlardan sabıkalı ve toplum dışı kabul edilen Kübalı vatandaşlar tarafından gerçekleştirilmiş olmalarıdır. Bu şahıslar, ABD’de yerleşik ve oradaki aşırı sağcı örgütlerle bağlantılı şahıslar tarafından devşirilmiş, yönlendirilmiş ve finanse edilmiştir. Yürütülen soruşturmalar neticesinde, ABD’de yaşayan iki Küba vatandaşı tarafından tertip edilen bu eylemlerin, Küba’da korku salmayı ve ülkede bir istikrarsızlık görüntüsü yaratmayı amaçladığı tespit edilmiştir.”
Yoğun soruşturmalar sonucunda Küba İçişleri Bakanlığı, Aralık 2023’te bir rapor yayımladı. Bu raporda, ABD merkezli 61 kişi ve 19 örgütün adı geçiyor ve Küba hükümeti bu kişileri terörizme destek sağlamakla suçluyor. Bu listede, “La Nueva Nación Cubana en Armas” (Silahlı Yeni Küba Ulusu) adlı örgüt de yer alıyor. Listedeki şahıslar hakkında soruşturmalar başlatılmış olup, bu kişilerin kendi ülkelerinde veya başka ülkelerde terörist faaliyetlere teşvik, planlama, organizasyon, finansman, destek sağlama veya bu tür eylemlere katılma suçlarından arandıkları belirtiliyor. “La Nueva Nación Cubana en Armas” örgütünün, Pinar del Río eyaletindeki ofisler, şeker kamışı tarlaları ve tütün fabrikalarına yönelik saldırılardan sorumlu olduğu, ayrıca Havana eyaletindeki San Miguel del Padrón bölgesinde anaokulları, okullar, poliklinikler ve Organización Básica Eléctrica (Temel Elektrik Organizasyonu) tesislerine yönelik saldırgan eylemler düzenlediği bildiriliyor. Álvarez Valle, bu konuda şu açıklamayı yaptı:
“Bu şahıslar, Kuzey Amerika topraklarında cezasız bir şekilde faaliyet göstermeye devam ediyor; şiddet yanlısı örgütleri finanse ediyor, organize ediyor ve destekliyorlar, böylece ülkemizin iç düzenini zayıflatmaya çalışıyorlar.”
Kasvetli öngörüler: Vahşi Batı’dan Küba’ya bakış
5 Kasım’da ABD’de düzenlenecek olan başkanlık seçimlerinde, her iki adaydan da Küba’ya dönük daha medeni ve uluslararası hukuka uygun bir politika beklemek mümkün görünmüyor. Kamala Harris’in açıklamaları muğlak ve çelişkili. Daha da kötüsü, Donald Trump ve başkan yardımcısı adayı Vance’in olası Küba politikası tam anlamıyla felaket olabilir. Trump, bir seçim mitinginde başkan olması durumunda “Küba’nın yakında çok farklı görüneceğini” iddia etti.
Bu askeri süper gücün dış politika elitleri, politikalarını yürütürken son derece acımasız ve yıkıcı bir tavır sergiliyor; BM Şartı, uluslararası hukuk, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve tüm dünya toplumunun iradesini hiçe sayıyor. Bu bağlamda, Guantánamo Körfezi’nde kurulan ve 700’e yakın tutuklunun bulunduğu yasa dışı, barbarca bir ABD işkence kampına dönüştürülen üssü hatırlatmak yeterli olacaktır, bu üs, 1902’den beri ABD ordusu tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde işgal edilmiş Küba toprağı olarak değerlendiriliyor.
Küba, “İmparatorluğun” saldırganlığını ve suçlarını, ABD destekli diktatör Batista’ya karşı 1959’da gerçekleştirdiği başarılı devrimden bu yana, yani tam 65 yıldır çekiyor. O dönemde, bugün hâlâ geçerliliğini koruyan bir doktrin ortaya konmuştu. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları ile CIA tarafından 1959 sonbaharında hazırlanan ve Başkan Eisenhower ile halefi John F. Kennedy tarafından onaylanan ABD işgal planının ilk cümlesi şöyleydi:
“Burada sunulan programın amacı, Castro rejimini ABD için daha kabul edilebilir bir rejimle değiştirmektir; ancak bunu yaparken ABD müdahalesi izlenimi yaratılmamasına dikkat edilecektir.”
Amerika
Pentagon, İsrail’i eleştiren albayı görevden aldı

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), sosyal medyada İsrail’i eleştiren Albay Nathan McCormack’ı görevden aldı.
Albay McCormack’ın sosyal medya gönderileri arasında, “Netanyahu ve Yahudi üstünlüğünü savunan yandaşları”, “ölüm tarikatı”, Washington’un İsrail’in “kötü davranışlarını ezici bir çoğunlukla” desteklediği ve ABD’deki İsrail yanlısı aktivistlerin “gerçek dış çıkarlarımızdan çok İsrail’e destek vermeyi” öncelikli hale getirdiği yönünde ifadeler yer alıyor.
Middle East Eye’a göre albayın İsrail karşıtı paylaşımlarının tam listesi şöyle:
- “Netanyahu ve Yahudi üstünlüğünü savunan yandaşları, kendi amaçları için çatışmayı uzatmaya kararlıdır: ya iktidarda kalmak ya da toprakları ilhak etmek.”
- “İsrail’in on yıllardır sürdürdüğü eylemler, etnik temizlik ve soykırım suçlamalarına yol açmıştır.”
- “Batı ülkeleri, büyük ölçüde Holokost suçluluk duygusundan dolayı İsrail’e yönelik eleştirilerden kaçınmak için büyük çaba sarf etmektedir.”
- “En kötü ‘müttefikimiz’. Bu ‘ortaklık’tan, Orta Doğu, Afrika ve Asya’daki milyonlarca insanın düşmanlığından başka hiçbir şey elde etmiyoruz.”
- “ABD dürüst bir arabulucu olmamıştır. İsrail’in kötü davranışlarını büyük ölçüde mümkün kıldık.”
- Gazze halkının yer değiştirilmesi fikrine yanıt olarak McCormack, İsrail’in “onları sürmek ve ‘Eretz İsrail’i (İsrail Diyarı) etnik Filistinlilerden temizlemek” istediğini yazdı.
- Haziran 2024’ten bu yana İsrail’i “ölüm tarikatı” olarak nitelendiriyor.
McCormack ile etkileşimde bulunmuş bir Savunma Bakanlığı yüklenicisi, bu paylaşımları “tehlikeli” olarak nitelendirdi. Yüklenici, JNS’ye “Bu, daha iyisini bilmeyen birinden bekleyebileceğim türden acı bir paylaşım. Ama onun konumunda, kendi adı ve resmiyle? Akıl almaz bir şey,” dedi.
Albay McCormack, Genelkurmay Başkanlığı J5 Planlama Müdürlüğü’nün Levant ve Mısır şube şefiydi. Sosyal medya hesabından paylaştığı gönderilerin yayılmasının ardından Pentagon JNS’ye, “durumdan haberdar olduklarını” ve “konuyu araştırdıklarını” söyledi.
Pentagon yetkilisi JNS’ye verdiği demeçte, “X hesabındaki bilgiler, Müşterek Kurmay Başkanlığı veya Savunma Bakanlığının görüşünü yansıtmamaktadır” dedi. “Soruşturma sürerken, söz konusu kişi görevine iade edilmektedir,” dedi.
Yetkili, görevine iade edilmesinin “soruşturma sürerken Müşterek Kurmay Başkanlığında görev yapmayacağı” anlamına geldiğini belirtti.
Yetkili, JNS’ye “Hiperlinkleri ve içeriği inceledik, böylece içeriği görebildik ve esasen konuyu araştırmak üzere bir soruşturma memuru atadık. Küresel ittifaklarımız ve ortaklıklarımız, ulusal güvenliğimiz, kolektif savunmamızı, caydırıcılığımızı ve operasyonel erişimimizi güçlendirmek açısından hayati önem taşıyor,” dedi.
Pentagon yetkilisi, sosyal medya hesabının devre dışı bırakıldığını söyledi.
Amerika
ABD Senatosu, Rusya’ya karşı ‘cehennem’ yaptırımlarını erteledi

ABD Senatosu, İran ve İsrail arasındaki savaş ve Başkan Donald Trump’ın vergi indirimi yasa tasarısına odaklanılması nedeniyle Rusya’ya yönelik ‘cehennem’ olarak nitelendirilen yaptırım planını en az temmuz ayına kadar erteledi. Yaptırımların Ukrayna’ya yardım eden ülkeleri kapsamayacak şekilde yeniden düzenlenmesi de ertelemenin nedenleri arasında gösteriliyor.
ABD Senatosu, İsrail ile İran arasındaki savaş ve Başkan Donald Trump tarafından önerilen kapsamlı vergi indirimi yasa tasarısının öncelikli olması nedeniyle, Rusya ve ticari ortaklarına karşı “cehennem yaptırımları” olarak adlandırılan planı erteleme kararı aldı.
Semafor haber sitesine göre, yaptırım tasarısının görüşülmesi en az temmuz ayına kadar ertelendi.
Senato’daki Cumhuriyetçi çoğunluğun lideri John Thune, yaptığı açıklamada yaptırım yasa tasarısının ele alınmasının ertelendiğini doğruladı.
Cumhuriyetçi Senatör Tommy Tuberville ise “Şu anda tüm dikkatler İsrail ve İran üzerinde,” diyerek gündemin değiştiğine işaret etti.
Yasa tasarısı yeniden düzenleniyor
Yaptırım planının gecikmesinin bir diğer nedeni ise tasarının mimarları olan Senatör Lindsey Graham ve Richard Blumenthal’in metni yeniden düzenleme zorunluluğu oldu.
Özellikle Rus enerji kaynaklarını satın almasına rağmen Ukrayna’ya yardım eden ülkelerin yaptırımların dışında tutulması planlanıyor.
Yasa tasarısının ilk versiyonu, ABD’nin Rusya’dan petrol, petrol ürünleri, doğalgaz ve uranyum gibi ürünleri satın alan ülkelere yüzde 500 oranında gümrük vergisi uygulamasını öngörüyordu.
Fakat bu durum, Rusya’dan petrol, doğalgaz ve nükleer yakıt alımına devam eden Avrupalı müttefikler de dahil olmak üzere ABD’yi bazı büyük ekonomilerden fiilen koparma riski taşıyordu.
Konuyla ilgili Semafor‘a konuşan Graham, Senato’nun “biraz beklemesi gerekeceğini” belirtirken net bir tarih vermekten kaçındı.
Graham, “İran ile ilgili durum şu anda değişiyor. Fakat bu, Rusya’yı ya da Ukrayna’yı unuttuğum anlamına gelmiyor. Kesinlikle hayır,” ifadelerini kullandı.
Trump, Rusya yaptırımlarını hafifletmek için senatörlerle pazarlık yapıyor
Trump müzakere kapısını aralık tutmak istiyor
Bu ayın başında Başkan Trump, Cumhuriyetçilerden Rusya’ya yönelik yaptırım yasa tasarısını henüz oylamaya sunmamalarını talep etmişti.
Reuters‘ın Beyaz Saray kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, Trump o dönemde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Ukrayna konusunda “verimli müzakereler” gerçekleştirebileceğini umuyordu.
Trump ayrıca, savaşın sona ermesinin ardından ABD’nin Rusya ile ekonomik işbirliğine başlayabileceğini hesaplıyordu.
Kanada’da düzenlenen G7 Zirvesi’nde konuşan ABD lideri, Ukrayna’da bir barış anlaşması yapma olasılığını beklediği için yeni kısıtlamalar getirmediğini söylemişti.
Trump, yaptırımların “sadece tek yönlü bir yol olmadığını” ve ABD’ye “ciddi bir maliyeti” olduğunu da hatırlatmıştı.
Rubio, Rusya’ya yeni yaptırımlar için bastırıyor, Trump direniyor
Amerika
Büyük Teknoloji, yapay zeka regülasyonlarını 10 yıl süreyle yasaklamak istiyor

Büyük teknoloji şirketleri, yapay zeka endüstrisini ve Donald Trump’ın Cumhuriyetçi partisini ikiye bölen tartışmalı bir hamle ile, ABD eyaletlerinin yapay zeka modellerini düzenlemesini 10 yıl süreyle yasaklayan bir lobi kampanyasını destekliyor.
Bu hamleye yakın kaynaklara göre, Amazon, Google, Microsoft ve Meta adına hareket eden lobiciler, Senatodan eyaletlerin yapay zeka ile ilgili kendi yasama girişimlerini başlatmasını 10 yıl süreyle askıya almasını istiyor.
Bu hüküm, geçen ay ABD Temsilciler Meclisinin Başkan Donald Trump’ın “büyük ve güzel” bütçe tasarısının bir parçası olarak kabul edildi. Senato, yasayı 4 Temmuz’a kadar kabul etmek umuduyla bu hafta içinde kendi versiyonunu açıklamayı umuyor.
Eski kongre üyesi ve INCOMPAS’ın CEO’su Chip Pickering, Microsoft, Amazon, Meta ve Google gibi önde gelen şirketlerin yanı sıra daha küçük veri, enerji ve altyapı şirketleri ile hukuk firmalarını da içeren teknoloji ticaret birliğinin üyeleri adına bu öneriyi savunuyor.
Pickering, Financial Times’a (FT) verdiği demeçte, “Bu, Amerikan liderliği için doğru zamanda doğru politika. Fakat Çin ile rekabet açısından da aynı derecede önemli,” dedi.
Ticaret grubu INCOMPAS, yasama organları ve düzenleyiciler üzerinde lobi yapmak amacıyla 2024 yılında AI Competition Center’ı (AICC) kurdu. Yılın başında, Amazon’un bulut departmanı ve Meta, AI kuralları hakkındaki tartışmaların kızışması ve AB’nin sektörü kontrol altına almak için bir dizi önlem almasıyla AICC alt grubuna katıldı.
Eleştirenler, büyük teknoloji şirketlerinin tutumunun, çoğu alanda insan yeteneklerini aşan modeller olarak anlaşılan yapay genel zeka geliştirme yarışında hakimiyetlerini sağlamakla ilgili olduğunu söylüyor.
Vanderbilt Üniversitesindeki Vanderbilt Policy Accelerator’ın AI ve teknoloji politikası direktörü Asad Ramzanali, “Sorumlu inovasyon, sorumsuz uygulamaları yasaklayan yasalardan korkmamalı,” dedi.
MIT profesörü ve yapay zeka düzenlemesi için kampanya yürüten kar amacı gütmeyen kuruluş Future of Life Institute’un başkanı Max Tegmark ise, “Bu, daha fazla servet ve gücü elinde toplamaya çalışan teknoloji oligarklarının bir güç kapma çabası,” dedi.
Önerilen moratoryum, teknoloji sektörünü ve eyaletlerin toplumsal ve iktisadi kargaşaya yol açma potansiyeli olan güçlü teknolojileri denetlemesini yasaklama konusunda endişelerini dile getiren Cumhuriyetçi politikacıları da ikiye böldü.
Taraftarlar, bu hükmün, yenilikçiliği engelleyebilecek ve ABD’nin Çin’e karşı geri kalmasına neden olabilecek bir dizi tutarsız bölgesel kuralın önlenmesi için gerekli olduğunu savunuyor.
OpenAI CEO’su Sam Altman, geçen ay Senatoda düzenlenen bir oturumda, ABD’nin teknoloji şirketlerinin piyasaya sürülmeden önce şeffaflık ve güvenlik gibi belirli kriterleri karşılamasını şart koşmasının “felaket” olacağını söyledi. AB’deki yeni AI Yasası kapsamında bu durum yakında geçerli olabilir.
Anthropic’in kurucu ortağı Dario Amodei gibi AI güvenliği savunucuları, Silikon Vadisinin giderek daha güçlü modeller piyasaya sürmek için rekabet ettiği bir ortamda, özdenetime güvenmenin felaketle sonuçlanabilecek toplumsal sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.
Teklifin dahil edilmesini isteyen Cumhuriyetçiler, her hükmün “bütçe uzlaşma” tasarısına dahil edilebilmesi için bütçeye etkisi olması gerektiğini öngören Senatonun karmaşık kurallarına uygun olup olmadığını araştırıyor.
Parti, Demokratların oyları olmadan tasarıyı geçirebilmek için bu taktiği kullanıyor.
Senato ticaret komitesinin en üst düzey Cumhuriyetçi üyesi Ted Cruz, bir çözüm önerdi: Bu hükme uymayan eyaletler, hizmetin yetersiz olduğu kırsal alanlarda geniş bant ağlarını genişletmek için milyarlarca dolarlık federal fonlardan yararlanamayacak.
Fakat hızla gelişen bu alanı nasıl denetleyeceğine dair siyasi konsensüs hâlâ çok az ve şu ana kadar testler veya veri korumaya ilişkin anlamlı bir federal düzenleme kabul edilmedi.
Cumhuriyetçi senatör Thom Tillis bir röportajda, “İnovasyon alanında dünyanın bir numaralı ülkesinin yapay zeka konusunda geri kalmasını istemezsiniz. Birdenbire 50 farklı düzenleyici veya yasal çerçeve ortaya çıkarsa, aklı başında kim bunun bir engel olacağını anlamaz?” diye sordu.
Cumhuriyetçi senatör Steve Daines, “Eyaletlerin yeteneklerini kısıtlamaya başlayan bir şey yapmaktan hoşlanmıyorum. Fakat bu durumun ABD’yi engelleyebilecek ve yavaşlatabilecek yapay zeka düzenlemelerinin yamalı bohça haline gelmesine yol açabileceği düşünüldüğünde, bu konuda bir akıl var olabilir,” dedi.
The Tyranny of Big Tech (Büyük Teknolojinin Tiranlığı) adlı kitabın yazarı Josh Hawley ve Tennessee eyaletinin müzik endüstrisini izinsiz AI kullanımından koruyan bir yasayı destekleyen Marsha Blackburn gibi diğer Cumhuriyetçi senatörler de moratoryuma karşı çıkıyor.
Cumhuriyetçi Temsilci Marjorie Taylor Greene X’te yaptığı açıklamada, “AI’ın önümüzdeki 10 yıl içinde neler yapabileceğini bilmiyoruz ve ona serbestlik tanıyarak eyaletlerin ellerini bağlamak potansiyel olarak tehlikelidir. Bu, Senatoda kaldırılmalıdır,” diye yazdı.
-
Dünya Basını1 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya1 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Görüş2 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını1 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş1 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 3
-
Diplomasi3 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Amerika1 hafta önce
ABD’de göçmen isyanı büyüyor: Deniz piyadeleri Los Angeles’ta